Yol Alırken Derin Nefesler Verelim

Aslında Türkiye’nin lezzet harikası rotalar serimize devam edecektim… Ama yaşadıklarım, gördüklerim ve içimde birikenlerle bu kez bir durak eklemek istedim. Belki bir nefes, belki bir iç döküş, belki de insanın sarsıldığında hissettiği o sessiz haykırışla…

İnsani yardım organizasyonu için gittiğim Afrika ülkesi Çad’dan dönerken, İstanbul’a inerken farkında değildim; beni bir depremin beklediğini… Hayat böyle işte. Ne zaman neyle karşılaşacağımız belli değil. Kader, kaza, hazırlık, eksiklik… Hangi taşın altına elimizi atsak bir eksiklik fısıldıyor kulağımıza. Mobil hatlar çekmiyor, ulaşamıyorsun; oysa sevdiklerine “iyiyim” diyebilmek bile bazen lüks oluyor.

Ama bir de şu var: İnsan geçmişten biriktirdiği deneyimlerle bugününü daha temkinli yaşayabiliyor. 1995 Dinar, 1999 Gölcük… ve sonra 6 Şubat. Depremin ne demek olduğunu bilenler bilir; yalnızca yerin değil, hayatın da sarsıldığını… Yıllar önce ilk yardım ekipleriyle yer aldığım bölgelerde gördüğüm manzaralar hâlâ gözümde. Bu yüzden belki de bu kez daha sakindim. 23 Nisan sabahı kahvaltı masasına oturmuşken binadaki panikle gelen seslere rağmen elimdeki çayı dökmeden ilk lokmamı alabilmiştim. Dışarısı kaosken içimde bir tür teslimiyet, “alışkanlık” bile denebilir.

İnsan bazen alışıyor. Felaketlere, ihmal edilen sistemlere, ulaşılamayan telefonlara… Ama en çok da insanların vurdumduymazlığına. İşte tam da bu yüzden bazılarına mesafe koyuyorsun artık. Çünkü anlıyorsun ki bazı insanlar, uzaktan bile olsa kalbini yoruyor. Tartışmak, kendini anlatmak ya da kavga etmek değil artık ihtiyacın. Sadece varlığını oradan sessizce çekip almak. Çünkü en zarif cevap, bazen sadece uzaklaşmaktır.

Depremler bir şehri yıkar, insanlar birbirini. Ama bazı dostlar da vardır ki en zor zamanda bir mesajla tutar elinden. 6 Şubat’ta, yaşadığım her afette olduğu gibi, halimi hatırımı soranlar, sadece hatırlamakla değil, yaşamakla ilgiliydi. Dualarına adımı katan, “yanındayım” diyen herkes birer iyilik halkası gibi sardı ruhumu.

Ve yine en çok duyduğum cümle geldi aklıma: “Ölüm kurtuluş be abi…” Demek ki bazı acılar öyle tarif edilemez, öyle içine işler ki, susarsın. Çünkü kelimeler o enkazın altından çıkamaz.

Böylesi zamanlarda daha çok anlıyorum ki; insan, hem kendini hem de başkalarını korumakla yükümlü. Sadece deprem için değil, hayatın her alanı için geçerli bu. Her sarsıntıda yeniden kurmalıyız dengemizi. Ve yolumuza devam ederken durup bir nefes almalıyız. Belki biraz mesafe, belki biraz temkin… Ama mutlaka daha bilinçli adımlarla.

Hayat, durmuyor. Ama biz artık biraz daha dikkatli, biraz daha ölçülü yürümeliyiz. Çünkü her sarsıntı bir uyarıdır; bir daha yaşanmasın diyedir.

Allah beterinden saklasın.
Kalın sağlıcakla…

Muhabbetle…

Bu yazı toplam 964 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Turgut Tunç Arşivi