Gurbetten Sılaya Gezi Rotaları – 12
Samsun – Amasya – Tokat – Çorum
Bu yolculukta rotamız, Karadeniz’in doğasından İç Anadolu’nun tarihine doğru kıvrılıyor. Güzergâh boyunca hem yeşilin huzurunu hem taşın sessizliğini hissedeceğiz. Yol uzun değil belki ama yaşattıkları derin. Başlayalım…
Samsun: Karadeniz’e Açılan Kapı
Samsun deyince ilk akla gelen denizdir ama burası sadece Karadeniz’in mavisine yaslanan bir şehir değil; sokaklarında lezzetin, tarihî yapılarında huzurun, insanlarında da samimiyetin karşılığıdır.
Ama Samsun’a gelip de Bafra’ya uğramadan olmaz. Bafra pidesi, bu şehrin simgelerindendir. İçi dolu, dışı çıtır, ustalıkla açılmış hamurun içindeki kıymalı harçla bir bütün hâline gelir. Yanında açık çayla bir mola verin. Bir Bafra sabahı ancak böyle karşılanır.
Sahil boyunca uzanan yürüyüş yolları, güne sabah sporu yaparak başlayanlar, kıyıda kahvesini yudumlayanlar… Samsun’da denizin kıyısı sadece yürüyüşe değil, huzura da davet eder.
Amasya: Yeşilin İçinde Tarih
Kıvrıla kıvrıla ilerleyen Yeşilırmak’ın iki yakasında yükselen evleriyle Amasya, şehzadeler kadar zarif bir şehir. Her adımda geçmişin sesini duyarsınız.
Burada mutlaka bilmeniz gereken bir gerçek var:
Dünyanın ilk bimarhanesi, yani müzikle akıl hastalarının tedavi edildiği merkez, Amasya’da kurulmuştu. Sessizliğin içinden yükselen ney sesiyle huzur arayanların, tıbbın merhametle buluştuğu bu şehir, bir tedavi merkezi değil, bir şifa atmosferidir.
Kral Kaya Mezarları’nın heybeti, Hazeranlar Konağı’nın zarafeti, elma bahçelerinin mis gibi kokusu… Her biri başka bir yönünüzle buluşmanıza vesile olur.
Ve elbette elması. Amasya elması sadece bir meyve değil; geçmişin lezzeti, çocukluğun hatırası gibidir.
Tokat: Gözden Uzak, Kalbe Yakın
Biraz daha ilerleyince Tokat karşılıyor bizi. Belki en çok adı duyulmayan ama huzuruyla yüreğe en çok dokunan şehirlerden biri. Tokat Kalesi eteklerinde sessizce akan şehir hayatı, tarihi camileri, hanları ve meşhur yazmalarıyla karşılar sizi.
Tokat kebabı lezzetin en sade halidir. Patlıcan, domates, biber, et… Hepsi tepsiye sıralanmış gibi değil, sanki bir uyumla dizilmiş gibidir. Her lokmada, ustanın sabrını, yöre insanının misafirperverliğini hissedersiniz.
Sulusaray’daki termal kaynaklar, Ballıca Mağarası’nın görkemi… Tokat sizi sadece tarihiyle değil, doğasıyla da şaşırtır.
Çorum: Leblebi Değil, Bir Kültürün Adı
Ve son durak: Çorum.
Her ilde tandır yapılır belki ama Çorum Tandırı, taş fırınla aşk yaşamış gibidir.
Yanında Çorum simidi, sert ve çıtır çıtır.
Ve saat kulesinin gölgesinde bu lezzetler daha da derinleşir.
Birçok kişi bu şehri yalnızca leblebisiyle tanır ama aslında çok daha fazlasıdır. Dar sokakları, tarihi çarşılarıyla, Çorum’un merkezinde kısa bir yürüyüş bile sizi zamanda bir yolculuğa çıkarır.
Saat Kulesi civarında tandır ekmeğiyle yapılan nefis kahvaltılardan biriyle günü başlatabilirsiniz. Çorum simidiyle çay, yolun yorgunluğunu tatlı bir sohbetle alır.
Ve leblebi…
Evet, artık neredeyse her şehirde satılıyor ama esas yeri burasıdır. Leblebi deyip geçmeyin, çünkü sadece bir atıştırmalık değil; Çorum’un emeği, sabrı ve ticaret anlayışıyla kazandığı bir saygıdır.
Sanayisiyle, ustalığıyla, Anadolu’nun kalbinde duran bu şehir, birçok komşusunu yıllardır üreten elleriyle besliyor. Belki adı fazla anılmıyor ama adı geçmese de izi var. Benim için ayrı bir önemi var tabi, çokca dostumun olduğu, gitmeyince bir yanımın eksik kaldığı şehir Çorum.
Yol biter ama izler kalır. Bu satırlarda anlattığımız her şehir, sadece bir haritada değil, kalbimizde de yer eder.
Peki, siz bu rotalardan hangisinden geçmişsinizdir?
Ya da hangisinde bir çay molası, bir hatıra bıraktınız?
Gurbetten Sılaya Gezi Rotaları devam edecek.
Gönülde izi kalan şehirlerde, bir gün belki birlikte mola veririz.
Muhabbetle…
Turgut TUNÇ
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.