Prof. Dr. Bünyamin Bezci

Prof. Dr. Bünyamin Bezci

Diasporada Toplumsal ve Kültürel Hafıza

Topluluklar, hafızaları kadar toplumdur. Dünya üzerinde, kendilerini tanımlama gereği duymayan birçok topluluk yaşamaktadır. Ancak bu topluluklardan toplum olmayı başaranlar, ortak hafızalarını koruyabilenlerdir. Toplumların ortak hafızalarını kimi zaman ortak acılar besleyebilir. Bir sürgün, bir yenilgi ya da bir kaybediş; büyük bir bağlayıcı unsur olabilir. Hristiyanların ortak acısını oluşturan “çarmıha geriliş” ya da Şiilerin ortak acısı “Kerbela” gibi yaslar, kimlikleri uzun yüzyıllar boyunca canlı tutabilir.

Türk topluluklarının kimlikleri ise ortak acılardan çok, ortak zaferlere dayanır. Örneğin bizler, hafızalarımızda “Ankara Savaşı” gibi kayıpları değil, “İstanbul’un Fethi” gibi zaferleri hatırlarız. Oysa Ankara Savaşı, devleti fetret devrine sokmuş ve tükenme noktasına getirmişti. Bu nedenle, Schaffhausen’deki meşhur “Haus zum Grossen Käfig”de o dönemin rakiplerinin bu kaybedişi kutladığını görürüz. Ancak Türklerin hafızasında bu yenilginin yaraları, iki nesil sonra İstanbul’un Fethi ile sarılmış ve unutulmuştur. Benzer bir unutma, Sarıkamış hezimeti için de geçerlidir. Sarıkamış’ın yarasını da üç ay sonraki Çanakkale Zaferi sarmıştır. Bu tür zaferlerle yükselen kimlikler, bir arada kalmak için her daim yeni hikâyelere ihtiyaç duyar. Son zamanlarda Türkiye’nin teknolojik gelişiminin “Teknofest Gençliği” bağlamında “teknolojik bir milliyetçilik” üretmesi de, bu toplumsal hafızamızın beslendiği kanallarla doğrudan ilişkilidir.

Ancak toplumsal hafızayı güçlü kılan yalnızca zaferler değildir. Her bir araya gelişimizi mümkün kılan vesileler de toplumsal hafızamızı güçlendirir ve canlı tutar. Bir mangalda bir araya gelebilen birkaç aileye hâlâ sahipsek, baharı kermeslerle karşılayabiliyorsak, hemşeriler birbirini kolluyorsa, bayram ve cuma namazlarında toplanabiliyorsak ya da aramızda hâlâ Türkçe konuşmayı daha rahat buluyorsak, toplumsal hafızamız canlı demektir. Bu tür özellikleri kaybettikçe toplumsal hafızamız da zayıflıyor demektir.

Toplumsal hafızayı koruyan en önemli unsurlardan biri de, bizi millet yapan yani politik bir birlik haline getiren günlerin ve anların hatırlanmasıdır. Özellikle diasporada bu hatırlayışlar, kimlikleri daha güçlü kılmaktadır. 23 Nisan ya da 29 Ekim kutlamaları, Çanakkale Savaşı anmaları, İstiklâl Marşı günleri gibi hatırlamalar, diasporada Türkiye’dekinden bile daha önemli hale gelebilmektedir. Çünkü toplumsal hafıza, sınırların ötesinde daha anlamlı yaşanır. Ne kadar bir araya gelebiliyorsak, ne kadar birbirimizin arkasını kolluyorsak ve birbirimizi gördüğümüzde gülümsüyorsak, o kadar milletiz demektir.

Kültürel hafıza ise, toplumsal hafızayı güçlendiren ritüellerdir. Kültür; insanın yapıp etme biçimleri, adabı, diyalektiği ve zevkleriyle ilgilidir. Kupadan kahve içmek ile ince belli bardaktan çay içmek, farklı kültürel havzalara aittir. Aslında farklılıklarımızı ne kadar koruyabiliyorsak, o kadar kültürel olarak da güçlüyüz demektir. Bu nedenle, spor yapma etkinliği yerine pazar günleri halk oyunları oynamak için bir araya gelen toplulukların kültürel ve toplumsal hafızaları daha diri olmaktadır. Halk oyunları da sportif bir etkinlik kadar enerji gerektirir, ancak yarattığı kültürel sinerji hafızayı çok daha güçlü kılar.

Toplumsal ve kültürel hafızanın göstergelerinden bir diğeri de özlem ve hüzündür. Özlem, bedenin “burada” olsa da “oraya” karşı duyumsadığı hislerdir. “Orası” bazen Türkiye’dir, bazen köyündür, bazen ise hiç gitmediğin ama hep hissettiğin anayurttur. Argau’dan çıkıp dünyanın önemli politik güçlerinden biri olan Habsburglar, çıktıkları İsviçre topraklarını hiç unutmamışlardır. Bu nedenle birçok hanedan üyesinin “kalpleri” Argau’daki Muri Manastırı’na gömülmüştür. Zira bir zamanlar dünyaya hükmetmiş olsalar da kalpleri hep anayurtlarında atmıştır.

Diaspora Türkleri açısından da durum farklı değildir. Ne kadar zenginleşsek de, gündelik hayatta yaşadığımız hayal kırıklıklarına rağmen “Acaba ülkemize bir faydamız olur mu?” diye düşünüyoruz. Ne kadar başarılı olsak ve karşılığını görmesek de “Acaba bizden birileri de bizi takdir eder mi?” diye bekliyoruz. Ne kadar farklı tatil planları yapsak da sonunda hepsinden vazgeçip yeniden memleketin yolunu tutuyoruz. Nihayetinde bu ilgiyi, özlemi ayakta tutan şey, kalbimizin nerede attığıdır.

Bu nedenle; ne 23 Nisan kutlamaları, ne bahar kermesleri, ne bayram namazları ne de aile mangalları boşunadır. Her biri, bizi biz yapan değerleri hatırladığımız anlardır. Hiçbirinden vazgeçmediğimiz kadar, “biz” olarak varlığımızı koruruz.

Bu yazı toplam 1356 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Bünyamin Bezci Arşivi