Çocukların feryadı arşa yükseldi

İnsanlık öyle bir hâl aldı ki, artık mazlumu savunmak bile cesaret ister hâle geldi. Filistin’in Gazze Şeridi’nde yalnızca son iki yılda hayatını yitirenlerin sayısının 51 bini aştığı belirtiliyor. Bu rakamı açıklayan otoriteler, enkazların altındaki binlerce kayıptan da söz ediyor. Hayatını kaybedenlerin yaklaşık 18 binini çocuklar oluşturuyor. 7 Ekim 2023’ten bu yana ise 113 bin 274 kişi İsrail’in kullandığı bombalar nedeniyle yaralandı, 5 binden fazla kişi ise kayıp. Gazze’de ölenlerin yaklaşık %70’inin kadın, çocuk ve yaşlılardan oluştuğu raporlanmakta.

Batılı ülkeler sürekli olarak “İsrail’in kendini savunma hakkı vardır” diyor. Peki, Filistinlilerin yaşam hakkı yok mu? “İki devletli çözümden yanayız” diyen bu ülkeler, gerçekte İsrail’e “öldürmeye ve işgale devam et” mesajı mı veriyor?

Yalnızca kınamak, temennide bulunmak ya da endişe dile getirmek artık yeterli değil. Bu söylemlerin bedelini Filistinli bebekler ve siviller canlarıyla ödüyor. Filistin’i savunmaya kalksanız, “radikal İslamcı” damgası yiyorsunuz. Avrupa ülkelerinde vatandaşlık başvurularında, Yahudilerle ilgili sorulara onların istediği gibi cevap vermezseniz süreç uzatılıyor. “Antisemitizm” söylemi her türlü vahşetin perdesi haline geldi. Oysa tarih gösteriyor ki Yahudilere yönelik soykırımları gerçekleştirenler bizzat Avrupalı devletlerdi. Bugün ise bu ülkeler, Müslümanların öldürülmesine sessiz kalarak dolaylı yoldan destek veriyor. Filistin kaşkolu takan ya da “Bağımsız Gazze” diyenler bile suçlu ilan edilip Yahudi düşmanlığıyla yaftalanıyor.

Ancak Gazze’de katledilen mazlumların ahı, er ya da geç herkesi etkileyecektir. Uluslararası hukuk, sivillerin korunmasını esas alır. Buna rağmen son iki yılda özellikle çocuklara yönelik bir savaş yürütüldüğü rakamlarla da sabittir.

Uluslararası Hukukun Sivil Koruma İlkeleri

Savaşlarda sivillerin korunması, uluslararası insancıl hukukun temel prensiplerindendir. 1949 tarihli Cenevre Sözleşmeleri ve ek protokoller, bu konuda detaylı hükümler içermektedir. Temel amaç, savaşın etkilerini sınırlamak ve savaş dışı kalan bireyleri korumaktır. Bu kapsamda:

Siviller ile savaşçılar, sivil hedefler ile askeri hedefler arasında net ayrım yapılmalıdır.

Siviller doğrudan hedef alınamaz.

Askeri bir hedefe yönelik saldırılar, beklenen askeri fayda ile orantılı olmalı; sivil kayıplar aşırı olmamalıdır.

Keyfi saldırılar ve yalnızca askeri zorunlulukla açıklanamayacak eylemler yasaktır.

Sivillere yönelik işkence, kötü muamele, zorla yerinden etme ve aç bırakma gibi uygulamalar kesinlikle yasaktır.

Dördüncü Cenevre Sözleşmesi, özellikle savaş zamanında sivil halkın korunmasına odaklanmıştır.

Sözleşmelere taraf olan devletler, bu yükümlülüklere uymadıkları takdirde sorumlu tutulabilir.

Modern çatışma biçimlerinde sivillere yönelik kasıtlı saldırılar savaş suçu sayılır. Srebrenitsa Katliamı ve Halep’teki hava saldırıları buna örnektir.

Gazze’de İnsanlık Krizi

Filistin, özellikle Gazze Şeridi, son yıllarda dünya kamuoyunun gözleri önünde cereyan eden bir trajedinin merkezidir. İsrail-Filistin çatışmasının askeri yönünün ötesinde, en ağır bedeli sivil halk ödemektedir. Birleşmiş Milletler ve insan hakları kuruluşları, Gazze'deki saldırıların büyük ölçüde sivilleri hedef aldığını belgelemektedir.

2023–2024 döneminde Gazze’de hayatını kaybedenlerin sayısı 50 bini aşmış, bunların en az %70’ini kadınlar, çocuklar ve yaşlılar oluşturmuştur (OCHA, 2024). Ayrıca 70.000’den fazla sivil yaralanmış, 1.7 milyondan fazla kişi yerinden edilmiştir. Gazze’nin altyapısının %60’ından fazlası ya yok olmuş ya da kullanılamaz hale gelmiştir.

Uluslararası hukuka göre okullar, hastaneler ve ibadethaneler hedef alınamaz. Ancak sahada bu kuralların uygulanmadığı açıktır. 2023 yılında El-Ehli Arap Hastanesi’ne düzenlenen saldırıda yüzlerce sivil hayatını kaybetmiştir. Bu durum açıkça bir savaş suçudur (Uluslararası Af Örgütü, 2023).

İsrail’in 2007’den bu yana sürdürdüğü Gazze ablukası, halkın temel yaşam ihtiyaçlarına erişimini ciddi biçimde kısıtlamaktadır. Elektrik, su, ilaç ve gıda temini engellenmiş; sağlık sistemi çökmüştür. UNICEF’e göre çocuklar arasında yetersiz beslenme oranı %30’u aşmıştır (UNICEF, 2024).

BM Güvenlik Konseyi, gerekli yaptırımları bazı ülkelerin vetosu nedeniyle uygulayamamaktadır. Uluslararası Ceza Mahkemesi, 2021’de Filistin’deki savaş suçlarına dair ön soruşturma başlatmış olsa da süreç yavaş ilerlemektedir. Bu da cezasızlık algısını artırmakta, mağdurların adalet umutlarını zayıflatmaktadır.

Vicdani ve Ahlaki Sorumluluk

Filistin’de yaşananlar yalnızca bölgesel bir çatışma değil, aynı zamanda uluslararası hukukun etkisizliği ve insan haklarının küresel ihlali anlamına gelmektedir. Sivillerin korunması sadece hukuki bir yükümlülük değil, aynı zamanda ahlaki bir sorumluluktur. Uluslararası toplum, bu vahşet karşısında sessiz kalmamalı, suçluları adalet önüne çıkarmalıdır.

Şahsen, bir insan olarak, sivil katliamlar karşısında derin bir rahatsızlık duyuyorum. Her türlü sivil ölüme yol açan saldırıyı ve terörün her türlüsünü lanetliyorum. Mazlumlar öldürülmeye devam ederse, gelecekte karşılaşacağımız musibetlere hazırlıklı olmalıyız. Allah mühlet verir ama ihmal etmez. Fiziksel bir kanundur; her şey inceldiği yerden kopar. Ancak zulüm zirveye çıktığında, hak onunla yüzleşir. Tarih bu tür örneklerle doludur.

Bu yazı toplam 984 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ömür Çelik Arşivi