Gurbetten Sılaya Gezi Rotaları – 3
İzmir’den Şirince’ye: Kalabalıktan Sessizliğe Uzanan Yol
Ayvalık’ta yavaşlamış, Bergama’da derinleşmiştik…
Şimdi rotamızda İzmir yazıyor.
Farklı şehirlerin havası olur derler ya, İzmir’in havası sadece rüzgârdan değil, insanın içini rahatlatan bir serinlikten gelir.
Sanki “hoş geldin” demeye gerek yoktur, gözlerinle konuşur buradaki insanlar.
İlk durak: Konak Meydanı.
Saat Kulesi’nin gölgesinde zaman bile nazlı akar.
Martılar sesli, gölgeler ferah…
Bir yanda deniz, bir yanda cami minaresi…
Ezanla vapur düdüğü birbirine karışır; burada maneviyatla gündelik hayat kardeştir.
Birkaç adım ötede Kemeraltı Çarşısı başlar.
Renkli tabelalar, kalabalığın içinden yükselen baharat kokuları…
Bir çay ocağında oturup etrafı izlersin; geçmiş ve gelecek buradan geçer gibi.
Ve sokak başında o tanıdık kuyruk: lokmacı.
İzmir usulü; sade, çıtır.
Yerken bir anda kulağınıza “Burada böyle yenir” diyen bir esnaf sesi çalınır.
Biraz ötede, sabah erken saatlerde açılmış bir fırın gözünüze ilişir.
İzmir’in kendine has boyozu, yanında haşlanmış yumurtasıyla hâlâ sıcacık.
Çayla tamamlanır, güne hafif ama İzmir’e özgü bir selamla başlanır.
Kalabalıktan sıyrılıp kısa bir nefes almak istersen Hisar Camii’ne yönelirsin.
İzmir’in en eski camilerinden biri.
İçi serin, dili sükût.
Oraya giren herkes aynı dili konuşur: İç huzur.
Bir seccadeye oturur, omzundaki gurbet yorgunluğunu orada bırakırsın.
Öğle sonrasında rüzgâr biraz artar.
Kordon’a geçilir.
Bir simit alırsın, yanında çay…
Güneş yavaş yavaş batmaya yüz tutmuştur.
Denizle gökyüzü arasındaki çizgi turuncuya döner.
İzmir’de gün batımı bir manzara değil, bir ritüeldir.
Palmiye ağaçlarının arkasında kaybolan güneş, şehre o günün yorgunluğunu unutturur.
Sokak sanatçıları, gitar tınıları ve arada çocukların kahkahası…
İnsan kalabalığın içinde bile yalnız hissetmez İzmir’de.
Güneş batarken vapura binilir.
Alsancak’ın kıyısında dalgalarla vedalaşıp Karşıyaka’ya geçersin.
Bir lokmacı daha, belki bir kumru, belki bir de İzmir’in meşhur bombası…
İçi akışkan çikolatayla dolu, dışı yumuşacık; o ilk ısırıkla birlikte tatlı bir çocukluk anısı gibi.
Gurbetten dönen için sadece yemek değil, anılarla yoğrulmuş tatlardır bunlar.
Ama bu yazının sonu şehirle bitmesin istiyoruz.
İzmir’in kalabalığından biraz sıyrılıp yolumuzu Şirince’ye çeviriyoruz.
Selçuk yönüne döndüğünüzde yollar daralır, ama nefes genişler.
Ağaçlar sıklaşır, konuşmalar azalır, telefon çekmese dahi insan rahatsız olmaz.
Çünkü Şirince’ye yaklaşmak, biraz da kendi içine yaklaşmaktır.
Köy tabelasını gördüğünüzde ilk his gelenekle zarafetin el ele yürüdüğü bir yere varmışsınızdır.
Taş evler… Sanki zaman durmuş da insanlar yavaş yavaş içinde yaşamaya devam ediyor.
Dar sokaklarda yürürken bir teyzeyle göz göze gelirsiniz.
Ne söze gerek vardır, ne açıklamaya.
Bir gülümseme yeter.
İşte bu yüzden Şirince’de her şey sessiz ama çok şey anlatır.
Köy meydanına geldiğinizde sizi rengarenk reçel tezgahları karşılar.
Karadut, incir, turunç, lavanta…
Hepsinin bir hikayesi var.
Ama asıl hikâye o reçelleri kaynatan ellerde gizli.
Şirince, sadece damak değil; el emeğine, sabra ve vakte saygının da yeridir.
Burada kahve başka kokar.
Küçük fincanda, bol telveli…
Ama içinden geçen düşünceler daha berraktır.
Bir köy kahvesinde sırtınızı taş duvara yaslayıp, gelen geçen insanlara baktığınızda, o anın değerini daha iyi anlarsınız.
Hayatın hızla akmadığı, anın sindiği yerdesiniz.
Biraz yürüdükten sonra yol sizi eski bir kiliseye götürür.
Bahçesi açıktır, giriş serbesttir.
Tarihin izlerini taşıyan sade bir yapıdır.
Taş duvarları, sessizliği ve dokusu bu köyün geçmişine dair sessiz bir tanıktır.
Yalınlığıyla köyün kimliğini tamamlayan bir duraktır sadece.
Ve Şirince’den ayrılırken bir şey satın almazsanız olmaz…
Her tezgâh başka güzel.
Yoruldunuz mu? Az nefeslenin.
Bir tavşan kanı çay için köy kahvesine uğrayın.
Sonra yola çıkma vakti.
Yeni rotalar bizi bekler…
Bir sonraki durakta, yol bizi nereye götürür bilinmez…
Ama gurbetten sılaya uzanan bu gezi sadece yön değil, yürek meselesi.
Kalabalıktan uzaklaştıkça kendimize biraz daha yaklaşıyoruz.
Hadi bakalım. Haftaya yeni rotamızda görüşmek üzere.
Muhabbetle…
Turgut TUNÇ
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.