Turan’ın Kalbine Yolculuk
İsviçre Türk Diyanet Vakfı’nın organizasyonuyla, tarih, kültür ve medeniyetin beşiği olan Özbekistan’a unutulmaz bir yolculuk gerçekleştirdik. Gençlik yıllarımızın hayali olan Turan coğrafyasının bir kısmını böylece görme fırsatımız oldu.
Türkistan coğrafyası, Anadolu Türklüğü için sadece bir ata yurdu değil, aynı zamanda derin bir anlam ve duygusal bağ taşır. Gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki her Türk, Türkiye’nin ötesinde uzanan bu kadim coğrafyayı “yani Turan illerini” mutlaka görmelidir. Çocuklarımıza da bu ata yurdunu tanıtmalı ve örnek olarak yol göstermeliyiz.
“Türkistan” adı, siyasi bir devlet yapısını değil; Türklerin yoğun olarak yaşadığı ve Türkçenin konuşulduğu geniş bir coğrafyayı ifade eder. Türkistan, kelime anlamıyla “Türklerin yurdu” demektir. Bu nedenle denebilir ki: “Türkistan Türktür, Türk de Türkistanlıdır.”
İtiraf etmeliyim ki, Türkistan coğrafyasını doyasıya okuduğum ilk eser, üstat Yavuz Bülent Bakiler’in “Türkistan Türkistan” adlı kitabıdır.
Memleketim Ünye’ye 3500 km uzaktaki Buhara’da, balkona “hayat”, otutulan ahşap çıkıntıya “beke”, yatakların konulduğu bölüme “yüklük”, dış kapıdan evin ilk bahçesine ise “taşlık” denildiğini okuyunca, bu coğrafyanın bana hiç de yabancı olmadığını fark ettim. Bu isimler Anadoluda olduğu gibi Kosova’nın Prizen’inde de aynı şekilde kullanılıyor.
Tarih boyunca “Türkistan” adıyla bir devlet kurulmamış olsa da, bu isimle anılan toprakların Türklerin ana yurdu olduğu gerçeği asla değişmemiştir. Bu bölgenin manevi büyüklüğünü yansıtan en önemli örneklerden biri de Ahmet Yesevî’ye verilen “Pîr-i Türkistan” unvanıdır. Anadolu Türklüğü, itikadî ve tasavvufî yönünü Türkistan’dan almıştır.
Özbekistan, Orta Asya Türk cumhuriyetleri arasında en fazla tarihî esere sahip ülkedir. Türk-İslam medeniyetinin teşekkül edip mayalandığı; ilim, sanat, edebiyat, mimari, dinî ve irfanî alanlarda birçok âlim, sanatkâr, edip ve arifin yetiştiği, pek çok eserin ortaya konulduğu ve bu eserlere Türk mührünün vurulduğu bir coğrafyadır.
Dünyada “Kubbetü’l-İslam” (İslam’ın kubbesi) unvanına sahip üç şehirden biri olan Buhara, Türk-İslam medeniyetinde çok özel bir yere sahiptir.
“Yedi Pir” olarak bilinen Hoca Abdülhalık Gucdevânî, Hoca Arif er-Rivegerî, Hoca Mahmud Encir Fağnevî, Hoca Ali Râmetânî, Hoca Muhammed Bâbâ Semmâsî, Seyyid Emir Külâl ve Bahâeddin Nakşibend gibi büyük mutasavvıflar burada yetişmiştir. Buhara, bir dönem İslam medeniyetinin merkezi hâline gelmiş; sahip olduğu ilmî ve tarihî mirası günümüze kadar koruyabilen nadir şehirlerden biri olmuştur.
Yeryüzünde kilometrekareye düşen tarihî eser bakımından en zengin şehir Buhara’dır. Nereye baksanız mescit, han, hamam, medrese… Buhara’da her bir türbe çok geniş bir alan içinde yer almakta; bir tarafında muhteşem mimarisiyle mescit ve minare, diğer tarafında abdesthane ve şadırvanlar bulunmaktadır. Türbeler ve mescitlerin hepsi bakımlı ve aslına uygun olarak restore edilmiştir. Mükemmel çevre düzenlemesiyle ziyaret edenlere huzur ve ferahlık sunmakta, büyüklerin ruhaniyetinden istifade edilmektedir.
Özbekistan’da toplam 13 adet Silsile-i Aliyye büyüğü bulunmaktadır.
Alâaddin-i Attar ve Kadı Muhammed Zahid Hazretleri Denov’da; Derviş Muhammed ve Hâce İmkenegî Hazretleri Şehr-i Sebz’de; Yakub-i Çerhî Hazretleri Tacikistan sınırında; Ubeydullah-ı Ahrar Hazretleri ise Semerkand merkezde, Nadir Bey Medresesi’ndedir.
Semerkand, başkent Taşkent’ten sonra ikinci büyük şehir olup adeta bir tarih müzesidir. Buradaki eserleri ve şahsiyetleri saymakla bitiremeyiz. Özbekistan, kendinizi adeta evinizde hissedeceğiniz; yemeğinden içeceğine, giyiminden kuşamına kadar hiç yabancılık çekmeyeceğiniz bir yerdir. Özbekçe, Türkçeye göre biraz farklı olsa da birçok kelime anlaşılabiliyor ve aradaki samimiyet sayesinde iletişim oldukça kolaylaşıyor.
Günümüzde Özbekistan’ın nüfus açısından ikinci, kültürel açıdan ise birinci şehri olan Semerkand, yaklaşık 2500 yıllık tarihiyle İpek Yolu’nun en önemli kavşaklarından birinde yer alır.
Semerkand ve Buhara, yalnızca Orta Asya’nın değil; tüm Türk ve İslam dünyasının en önemli kültür ve ilim merkezleri arasında yer almıştır. Bugün Özbekistan sınırlarında bulunan bu iki şehir, Türk tarihinde derin izler bırakmış; bilim, sanat, din ve devlet geleneğinin şekillendiği yerler hâline gelmiştir.
Bu iki şehir, Orta Asya’nın kalbinde yer alarak Türklerin göçebe hayattan yerleşik düzene geçişine öncülük etmiştir. Karahanlılar, Gazneliler, Harzemşahlar ve özellikle Timur Devleti döneminde büyük gelişmeler yaşamışlardır.
Semerkand, Timur Han döneminde imparatorluğun başkenti olarak; mimarisi, şehircilik anlayışı ve bilim insanlarıyla bir dünya merkezi hâline gelmiştir. Uluğ Bey’in kurduğu rasathane, astronomi ve matematikte Batı’ya dahi ilham vermiştir. Uluğ Bey’in Zîc-i Uluğ Bey adlı eseri, yüzyıllarca kaynak olarak kullanılmıştır.
Altın Halka olarak adlandırılan Silsile-i Aliyye büyüklerinden 13’ü Özbekistan’da bulunmaktadır. Ülke, bu büyüklerin dışında sayısız evliya ve sahabe kabrini de bağrında barındırmaktadır.
Buhara ise tarih boyunca İslam âleminin en önemli ilim merkezlerinden biri olmuştur. “Buhara, İslam’ın kubbesidir” sözüyle anılan şehir, İmam Buhârî başta olmak üzere birçok büyük âlimi yetiştirmiştir. Hadis, fıkıh, kelam ve tasavvuf alanlarında derin birikime sahiptir.
Semerkand ve Buhara, Türk-İslam sentezinin en güçlü şekilde yaşandığı yerlerdir. Nakşibendîlik gibi tasavvuf akımlarının doğduğu ve geliştiği bu topraklar, ortak tarih, dil ve kültür mirasının da simgesidir.
Bu şehirler, Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan ve Türkmenistan’daki Türkler için tarihî bir bağ oluşturmaktadır. Ortak alfabe, dil projeleri ve kültürel iş birliklerinde bu şehirler referans noktasıdır.
Türk Devletleri Teşkilatı gibi oluşumlar sayesinde Semerkand ve Buhara, kültürel diplomasi alanında yeniden ön plana çıkmakta; Türk dünyasının entelektüel ve manevî birliğini güçlendirmektedir.
Bu şehirler sadece geçmişin değil; bilim, kültür, maneviyat ve sanat alanlarında Türk dünyasının geleceğine de ilham kaynağıdır.
Semerkand ve Buhara’ya sahip çıkmak; ortak medeniyet değerlerimizi yaşatmak, yeni nesillere aktarmak ve Türk dünyasının birlik ve beraberliğini güçlendirmek açısından büyük önem taşımaktadır.
İlk fırsatta Türkistan’ın kalbi olan Özbekistan’ı ziyaret ederek bu hasreti sona erdirelim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.