Gerçekler Acıdır, Çoğu İnsanı Acıtır
Abdurrahman Dilipak’ın bir makalesinde yazdığı satırlar elbette tüm Müslümanları kapsamıyor. Ancak kabul etmek gerekir ki, bazı yönleriyle gerçeğin acı bir fotoğrafını da gözler önüne seriyor.
Giyimine, kuşamına, yediğine, içtiğine dikkat eden, hayatını emredildiği gibi yaşamaya gayret eden, ölçülü, seviyeli, seciyeli nice güzel aileler tanıyorum. Onlarla iftihar ediyorum. Ancak bir de kendilerini Müslüman olarak lanse eden, fakat Dilipak’ın da ifade ettiği şekliyle yaşayan bir grup “zamane müteassıbı”(!) var.
Bu tür ailelerden de tanıdıklarım oldu. 20-30 yıl öncesinin bir kısım “baldırı çıplakları,” İslam’ı bir paravan gibi kullanarak ve parayı bir şekilde bularak önce şaşırdılar, ardından da şaşkınlıklarının ötesine geçip saptılar. Bu şaşkınlık ve sapkınlık hali zamanla çocuklarına da sirayet etti.
Kaynağı belli ya da belirsiz aşırı para, lüks ve şatafat; üzerine imkanların sağladığı makam, mevki ve pozisyonlar da eklenince işler değişti. Dün köyünün merasında koyun otlatan çoban, bugün büyük holding patronu oldu.
Elbette iyileri ve güzelleri tenzih ederim ama bir kısmının görüntüsü ne yazık ki böyle…
Bir örnek vermek isterim:
Yaklaşık on beş yıl kadar önce Esenköy sahilindeki bir gazinoda, rengârenk başörtüleri, alımlı makyajları ve ellerinde sigaralarla okey oynayan genç kızları görmüştüm. O an yanlarına gidip şöyle demek istedim:
“Kızlar, uzun yıllar boyunca başınızdaki örtüyü özgürce takabilmeniz için gazetelerde yazdım, radyolarda konuştum, mücadele verdim. Görüyorum ki, tüm bunlar beyhude çabaymış. Okey masasında gülüp eğlenen kızlar olup çıkmışsınız. Başınızdaki örtünün neyi temsil ettiğinden haberiniz bile yok. Ben ve benim gibiler sizler için mi uğraşmışız?”
Ama diyemedim… Çünkü o an, onların beni dinleyip sözlerimden bir anlam çıkaracak olgunlukta olduklarını düşünmedim. Bu manzara beni derinden üzdü.
Belki de onların aileleri, abdestini benden önce alıp namazını benden daha takva bir biçimde kılan insanlardı. Ama ne yazık ki evlatlarını doğru dürüst yetiştirememişlerdi. Armut, ağacının dibine düşmemişti.
Evet dostlar;
Artık herkesin “nefsini” öncelediği bir hayat yaşıyoruz. Herkes, kendisinden ve ailesinden sorumlu.
Maalesef, para denen metanın bozmadığı insan neredeyse kalmadı. Bu bozulmanın dışında kalmayı başaranlarla hemhâl olmaktan, onların izinden gitmekten başka çaremiz yok.
Rabbim hepimize idrak, izan ve basiret versin. Ahlaki çizgiden ayrılmamayı nasip etsin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.