İnsan olarak Mazlumun Yanında Durmak

İslam, adaletin, merhametin ve hakkaniyetin esas alındığı bir dindir. Mümin, yeryüzünde sadece Allah’a kul olmayı şiar edinmiş bir insan olarak, zulmün her türlüsüne karşı tavır almakla ve mazlumun yanında saf tutmakla yükümlüdür. Bu, sadece bir ahlakî duruş değil; aynı zamanda imanî bir sorumluluktur. Zira Kur’an ve sünnet, adaleti ayakta tutmayı ve mazlumu desteklemeyi emreden pek çok ayet ve hadisle doludur.

Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de adaleti emrederken, aynı zamanda mazluma yardım etmeyi de bir görev olarak önümüze koyar:

“Ey iman edenler! Kendiniz, ana-babanız ve yakınlarınız aleyhine de olsa Allah için şahitlik ederek adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun.”
(Nisâ, 4/135)

Bu ayet, müminin, duygusal bağlarını ve kişisel menfaatlerini bir kenara bırakıp adaletin tarafında olması gerektiğini ifade eder. Zulüm kimden gelirse gelsin karşısında olmak, mazlum kim olursa olsun yanında durmak, imanın bir tezahürüdür.

Hz. Muhammed (s.a.v.), hayatı boyunca mazlumların yanında olmuş, zulme uğrayanların yardımına koşmuş ve ümmetine bu konuda örnek olmuştur. O, henüz peygamberlik görevi kendisine verilmeden önce dahi “Hilfu’l-Fudûl” adlı topluluğa katılarak Mekke’de haksızlığa uğrayanların hakkını savunmuştur. Kendisi bu olayı yıllar sonra şöyle hatırlamıştır:

“Abdullah b. Cud’ân’ın evinde yapılan Hilfu’l-Fudûl antlaşmasında bulundum. Bu antlaşma, bana kırmızı tüylü develere sahip olmaktan daha sevimlidir. Eğer İslam’dan sonra da böyle bir antlaşmaya çağrılsam yine icabet ederdim.”
(İbn Hişam, es-Sîre, 1/133)

Bu sözler, mümince bir duruşun, toplumsal adaletin ve mazlumun hakkını korumanın ne kadar büyük bir erdem olduğunu açıkça göstermektedir.

İslam’da mazlumun kimliği değil, maruz kaldığı haksızlık önemlidir. Müslüman da olsa, gayrimüslim de olsa, hatta düşman bile olsa, mazluma yardım etmek ve zulmün karşısında olmak esastır. Bu konuda Peygamber Efendimiz’in şu hadisi çok anlamlıdır:

“Zalim de olsan, mazlum da olsan kardeşine yardım et!”
Sahâbîler: “Ey Allah’ın Resûlü! Mazluma yardım ederiz, bu belli. Peki zalime nasıl yardım ederiz?” diye sordular. Efendimiz şöyle buyurdu:
“Onu zulmünden alıkoyarak yardım edersiniz.”
(Buhârî, Mezâlim 4)

Bu hadis, müminin sorumluluğunun sadece zulmü reddetmekle sınırlı olmadığını, aktif bir biçimde adaleti tesis etmesi gerektiğini ortaya koyar.

Modern dünyada zulüm çeşitlenmiş, sınırlar ötesine geçmiş, küresel boyutlar kazanmış ve insanlığa karşı toplumsal katliamlara dönüşmüştür. Özellikle Gazzede,Filistin’de, Doğu Türkistan’da, Afrika’da ve nice coğrafyada insanlar zulme uğramaktadır. Mümince bir duruş, bu acılara göz yummayı değil, her türlü imkânla mazlumun sesi olmayı, dua ile, fiil ile ve söz ile onların yanında olmayı gerektirir.

Ayrıca, sadece uzak diyarlardaki zulümler değil, çevremizdeki küçük haksızlıklara karşı da duyarlı olmak, mümince duruşun bir parçasıdır. Sessiz kalmak, zulme ortak olmak anlamına gelebilir. Nitekim Peygamber Efendimiz şöyle buyurur:

“Sizden kim bir kötülük görürse onu eliyle düzeltsin; buna gücü yetmezse diliyle düzeltsin, buna da gücü yetmezse kalbiyle buğz etsin. Bu ise imanın en zayıf derecesidir.”
(Müslim, Îmân 78)

Bu yazı toplam 4820 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Bilal Yıldız Arşivi