Türkiye yeni bir lige oynuyor, çevresinde kıyamet kopuyor

Türkiye’mizin dünyada eşi benzeri olmadığından, Türkiye’yi haklı olarak kıskanan ülkeler ve dış güçler, ülkemizi zayıflatmak için ellerinden geleni Osmanlı döneminden beri yapmışlar ve yapmaya da devam ediyorlar.

Katar’ın Türkiye’ye yardım ederek güçlenmesini çekemeyen dış güçler, diğer Arap ülkelerini Türkiye’ye karşı kışkırtmaya zorlamakta, ambargo yaptırımlarında bulunmaktalar. Petrole bağlı, geçim kaynağını petrolden karşılayan Arap ülkeleri de petrolden dolayı dış güçlere bağlı olduklarından, çıkarları doğrultusunda din kardeşi Müslüman Türkiye’yi güçlendireceklerine, dış güçlerin emirlerini yerine getirmekteler.  1950 li yıllarda hacca 100,000 kişi gönderdiğimizde, daha fazla göndermemiz için yalvaran Suudi Arabistan şimdi dış güçlerin baskısıyla Türk mamullerine ambargo koyuyor.

Korona krizi Avrupa, ABD, Güney Amerika ülkelerinde kontroldan çıkmış bir durumda tehlikeli bir şekilde ilerlerken ve bu ülke hükümetleri halen ekonominin baskısı altında tekrar seçilememe korkusuyla rehavet içinde olup gerekli tedbirleri almazken, Türkiye pandeminin Mart ayında ilk başlangıcından beri tedbirleri en etkili şekilde almakta devam ediyor. Turizm ülkeleri İtalya, İspanya, Fransa, İngiltere pandeminin en yüksek rakamlarını yaşarken, bu ülkeler yerine daha emin olduğu için Türkiye’yi tercih eden turistler büyük bir rahatlıkla dünya turizm cenneti Antalya’da Eylül, Ekim aylarında huzurla tatillerini geçirdiler. Bu başarımız, pandemiye yenik düşen Avrupa Birliği ülkelerini rahatsız etti. İsviçre televizyonunda, Türkiye’nin pandemi vaka sayılarını eksik verdiği haberi yayınlandı. Sanki diğer ülkeler sayıları doğru mu veriyor? Verilen sayıların birkaç katı gerçeği yansıtıyor. İsviçre’deki doktorlar bir ara pandemi vaka formunu yanlış doldurduğundan, sayılar çok düşük ilan edilmişti. Neden sadece Türkiye ile uğraşıyorlar?

HSBC grubunun 163 değişik ülkede yaşayanlarla yaptığı anket sonucuna göre, Türkiye, dünyada yabancıların en ideal şekilde yaşayabileceği ve calışabileceği yedinci ülke seçildi. Anket tüm dünya ülkelerinde yaşam kalitesini, iş ve özel hayat arasındaki dengeyi, mali avantajları ve aile hayatını kıyasladı. Anket sorularını cevaplayan yabancıların büyük bir kısmı, Türkiye’de hayat kalitesinin kendi ülkelerinden çok daha iyi olduğunu, özel hayat ve aileleriyle daha fazla ilgilenebildiklerini ve Türkiye’de daha rahat yaşadıklarını ifade ettiler. Bu anketten sonra, dış güçler Türkiye’yi haklı olarak kıskanır ve ülkemizle uğraşır.

Yıllarca Ermeni zulmü görmüş, 1992 de bağımsızlığını ilan eden ve uluslararası hukuka göre Azerbaycan’a bağlı Dağlık Karabağ’ın özellikle ABD ve Fransa’daki Ermeni diasporasının da baskısıyla Ermenistan tarafından tekrar saldırıya uğraması, Ermeni ordusunun savaş koşullarına uymadan sivil halkı, çocukları, bebekleri göz göre göre kalleşçe öldürmesi, haklı olarak «Bir millet iki devlet» ilkesine bağlı Türkiye’yi hareketlendirdi. Dünyanın en kuvvetli ordularından birine sahip Türkiye’nin Azerbaycan’ı desteklemesi, bu gücün bilincinde olan birçok batı ülkesini korkutunca, Türkiye üzerinde oynanan oyunlar artmaya başladı. Bu desteğin hemen ardından, teröristler tarafından, uzun zamandır ara verilmiş olmasına rağmen, Hatay, İskenderun ve diğer bölgelerde hunharca yangınlar çıkartılması bir sürpriz değil, bu korkunun bir tepkisi.

Batı medyası, AB ve Birleşmiş Milletler maalesef her zaman olduğu gibi bu savaşta da Ermenistan’ın yanında yer alarak, Ermeni saldırısını sadece basit bir şekilde kınamakla yetinmekte, Ermeni vahşetini, dehşetini halka yeterince yansıtmamaktalar. Azerbaycan Ermenistan’a saldırsa, basında yer yerinden oynardı, ancak tersi olduğunda Azerbaycan lehine haber yapılmıyor. Basın maalesef Ermenistan lehine taraf tutuyor. Çünkü biliyoruz ki, batı kaynaklı basın ve önemli televizyon kuruluşlarının devletlerinin politikasında, Ermenistan’ın yıllardır dünyaya yaydığı sözde soykırım iddialarından dolayı hiçbir zaman Türkiye lehine haber yapmamak prensibi yer almakta. Ermenistan uzun yıllardır devam ettirdiği sözde soykırım iddiasını bu savaşla tekrar gündeme getiriyor. Ermenistan arkasındaki basınla dünyaya, «Türkiye ve Azerbaycan’ın derdi Karabağ veya uzlaşma değil, yarım bıraktıkları soykırımı tamamlamaya gayret ediyorlar» algısını yaratmaya çaba gösteriyor.

Ortada Türkler sözkonusu olunca AB ve Birleşmiş Milletler de şimdiye kadar hiçbir zaman Türkler lehine harekete geçmediği gibi, Azerbaycan-Ermenistan savaşında da Azerbaycan’ı hiçbir şekilde korumamakta.

Ermenistan’a verdiği desteğin son derece açık ve geleneksel politikaları haline geldiği komşumuz İran’ın bu çatışmada Türkiye ve Azerbaycan yerine Ermenistan’ın tarafında olması, Ermenistan’a silah yardımı yapması, Birleşmiş Milletler’in birdenbire 13 yıllık İran ambargosunu kaldırması, diaspora tarafından İran’ın da bu çatışmanın içine çektirilmesi, bütün bunlar bir tesadüf değil, güdümlü yıpratma politikası. Zaten İran’ın, kendi topraklarında, Isfahan şehrinde bulunan Vank katedralinde kin ve nefret besleyen sözde soykırım anıtına izin vermesi, Türkiye haritası üzerinde sözde soykırım yerlerini ve resimlerini sergilemesi, İran’ın sözde soykırımı benimsemiş ve kabul etmiş anlamına gelir ki, İran’ın Türkiye karşıtı bu tavırlarını teessüfle karşılıyoruz.

Türkiye'nin son birkaç senedir Doğu Akdeniz'de uyguladığı politikanın temelinde, "bölgedeki enerji oyununda dışlanamayacağı", "Türkiyesiz projelerin işlemeyeceği" düşüncesi yer alıyor. Doğu Akdeniz'de en uzun kıyı şeridine sahip olan bir ülkenin tamamen dışlanmasının ve haklarının görmezden gelinmesinin hukuka ve uluslararası ilişkiler düzenine uymadığını kaydeden Türkiye, Kasım 2019'da Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti ile de, Doğu Akdeniz enerji jeopolitiğini değiştirecek, stratejik ve tarihsel süreçte oyun değiştirici bir davranışta bulunarak bölgede yeni bir hukuki ve ekonomik bir inisyatif almış, Libya ile deniz yetki alanlarını sınırlandırma anlaşması imzalayarak, satrançta şah-mat oluşturmuştur. Türkiye’nin böylece Akdeniz'in karşı kıyısında yer alan Libya sahilleriyle deniz sınır komşusu olması fiilen gerçekleşmis, bu durum, Yunanistan’ın aksine, Türkiye’nin Mısır ve İsrail ile benzeri anlaşmalar yapabilmesinin kapısını da aralamıştır.

Akdeniz kıta sahanlığı bizim hakkımız olmasına rağmen, Türkiye’nin hak ve menfaatlerini korumasına izin verilmiyor. Doğu Akdeniz’de kıta sahanlığı konusunda Türkiye haklı iken, yine dış güçler tarafından kıskaca alınmak isteniyor. Deniz yetki alanları hakkaniyet ilkesine göre belirlenir: Oransal kıyı uzunluğu ve adaların varlığı. Türkiye Doğu Akdeniz’de 1792 km ile daha uzun kıyı şeridine sahip olduğundan, daha fazla deniz yetki alanına sahiptir. Bu nedenle Türkiye’nin Doğu Akdeniz’in doğal kaynaklarında hak iddia ederek, sismik araştırmalar sürdürmesi, Oruç Reis sismik araştırma gemisini hidrokarbon arama calışmalarına devam etmek üzere Doğu Akdeniz’e göndermesi, deniz yetki alanı kendisinde olduğundan hukuka aykırı değil. Diğer taraftan Yunanistan’ın, Lozan anlaşmasını ihlal ederek, Ege’de uluslararası hukuka aykırı Meis dahil bazı adaları silahlandırması, uluslararası hukuku ihlal ve bizi de tehdit etmesi, bütün bunlar batı tarafından gözardı edilmekte, ancak Türkiye haklı bir hamle yaptığında derhal dünya kamuoyu aleyhte harekete geçmekte. AB Komisyon Başkanı, Yunanistan’ı bu ihlallerinden dolayı kınayacağına, cezalandıracağına, taraf tutarak, Türkiye’nin Kıbrıs sularında doğalgaz arama calışmalarında ısrar etmesi durumunda, AB’nin Aralık ayında ambargo uygulamaya başlayabileceğini, AB’nin elindeki tüm enstrümanları ve seçenekleri kullanacağını ifade ediyor. «Elimizde derhal uygulamaya sokabileceğimiz bir alet çantamız var» şeklinde Türkiye’yi tehdit ediyor. Tabii Türkiye’nin kendi kıta sahanlığında güç kazanması yukarıdaki örneklerde olduğu gibi batının işine gelmiyor. Ancak Türkiye, Doğu Akdeniz’de kendisini devre dışı bırakacak girişimleri kabul etmeyeceğini de Doğu Akdeniz politikasıyla ortaya koymuştur.

Karadeniz bölgemize gelince; Türkiye şimdiye kadar doğal gaz ithal eden bir ülke iken ve borsa fiyatının birbuçuk katı kadar ücret öderken, birden bire kendi münhasır bölgemizde tamamen bize ait 405 milyar metreküp doğalgaza sahip olduğundan ve stratejik değeri de anlatılmakla bitmeyen olağanüstü bir şekilde ekonomik değerinin çok üstünde olduğundan, bölgede artık çok önemli bir oyuncu olarak enerji piyasasının içine girmiş bulunuyor ve bölgedeki süper güç olabilme potansiyelini yakalıyor. Enerji rezervimiz sismik araştırmalarla 405 milyar metreküple de sınırlanmayacak, önümüzdeki dönemde bu miktarın çok üstüne çıkacaktır. Türkiye gelecekte bir ticaret merkezi olma yolunda yürüyor ve enerji konusunda dışa bağımlılığı sona eriyor.

Türkiye yukarıda bahsedilen gelişmelerden dolayı başka bir lige doğru yol alıyor, bundan dolayı da etrafında büyük gürültü kopuyor, Türkiye aleyhine tansiyonlar yükseliyor. Türkiye’yi her taraftan kıskaca almaya, zayıflatmaya çalışıyor, sabrımızı deniyorlar, ancak hiçbir zaman başaramayacaklar. Türkiye’yi kıskanıyorlar - Kıskanmakta da haklılar!

 

Bu yazı toplam 18489 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum
Sami Hayim Arşivi