SAHİ, SİZ NEREDESİNİZ?..

Güzel, anlamlı ve ibretlik bir kıssa.. 
İnşallah hisse alanlardan oluruz..
Eski zamanlarda bir medresede eğitim gören çok samîmi üç arkadaş varmış..
Yedikleri ve içtikleri ayrı gitmeyen bu üç arkadaşın, medreseden mezun olduktan sonra birbirlerinden ayrılmaları çok zor olmuş.. 
Ayrılacakları gün, bundan böyle nerede, hangi işte ve hangi mâkamda olurlarsa olsunlar, birbirleri ile irtibatı asla kesmeyeceklerine, doğru yoldan, adâletten, hakkâniyetten ayrılmayacaklarına, insanlığa, dine ve vatana hizmet dâvasından hiçbir zaman geri kalmayacaklarına dair birbirlerine söz vermişler..
Aradan yıllar geçmiş ama  birbirleri ile bir türlü irtibat kuramamışlar.. O dönemde malûm, iletişim araçları sınırlı olduğundan görüşmeleri zorlaşmış.. 
Ancak, görüşemeyeceklerinin de hesâbını yapan arkadaşlar, zaman hepimizi yıpratır, yaşlanırız, şeklimiz şemâlimiz değişir, ileride karşılaştığımızda birbirlerimizi tanımakta zorluk çekebiliriz, onun için aramızda bir şifre belirleyelim hiç değilse  oradan birbirimizi tanırız, diye şifreyi belirlemeye karar vermişler.. 
Netice-i kelâm; çok kısa ve hatırda kalıcı bir şifre de anlaşmışlar..
Şifre; "BEN O'YUM" OLARAK belirlenmiş..
Aradan yıllar geçmiş, üç samîmi ve ideâlist dava arkadaşının her biri bir köşeye savrulmuş..
Biri tanınmış bir Müderris (Hoca) olmuş, diğeri hatırı sayılır bir tüccâr, bir diğeri de Kadı olmuş.
Tüccâr olan kişi bir zaman şehir şehir dolaşırken ve bir şehirde alış verişte bulunurken arkadaşının o şehrin Kadı'sı olduğunu öğrenmiş..
Hemen, heyecanlı, sevinçli bir şekilde, kadîm dostu ve dâva arkadaşını ziyaret ve tebrik etmek istemiş..
Kadı'nın kapısına varmış, fakat güvenlik ve bürokrasi çarkını aşmak kolay olmamış..
Görevlilere kendini tanıtıp, Kadı Efendinin arkadaşı olduğunu, yıllar öncesinden tanıştıklarını, anlatmışsa da fayda etmemiş, öylece sırasını beklemek zorunda kalmış..
Vakit geçmiş, lâkin kendisine bir türlü sıra gelmemiş..
Neden sonra, tüccârın aklına mezûniyet gününde belirledikleri şifre gelmiş..
Derhal bir kâğıt parçasına:
“BEN O’ YUM” diye yazmış ve kağıdı görevliye uzatarak, Kadı Efendiye iletmesini söylemiş..
Tüccârın ricâsını isteksizce yerine getiren görevli, az sonra dönüp aynı kâğıdı tüccara geri vermiş..
Tüccâr şaşırmış.. Ama asıl şaşkınlığı kâğıdın arkasını çevirince yaşamış..
Peki, kağıdın arkasında ne yazılmış, dersiniz?..
“SEN O OLABİLİRSİN, AMA BEN O DEĞİLİM”..
Evet kıymetli dostlarım..
Bu kıssa, günümüz insanlarının bir kısmını ne kadar da açık anlatıyor..
Maalesef, nice insanlar, mâkamla, parayla, şanla, şöhretle tanışıp, her imkâna sahip olunca, âdeta tanınmaz hâle geliyorlar ve "BEN O DEĞİLİM" çizgisine savruluyorlar..
Bu kişiler, ulvî ideâllerle yola çıktıkları hâlde amaçlarına ulaşmak için, yola çıktıklarını, yolda bulduklarınla değişen ve bu uğurda her yolu mübâh gören zayıf karakterli  insanlardır..
Bunlar dün de vardılar, bugün de varlar, yarın da olacaklar..
Bakın etrafınıza, hikâyeye uygun olarak, "BEN O’ YUM” diyebilecek kaç tane gerçek dost ve kaç tane hasbî arkadaş var?..
Öte yandan; "BEN O DEĞİLİM"
diyenler, dünyaya sultan olsa ne yazar?..
Gerçek dostlarınızın, hakikî dostlarımızın, çoğalması temennisiyle, sağlıkla, huzurla kalın..
Son söz;
"BEN HÂLÂ O'YUM"
O olmaya da devam edeceğim..
Vesselâm..

Bu yazı toplam 2004 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sami Özey Arşivi