KENDİ VATANINDA GURBETÇİ OLMAK

Değerli Okurlar,

Eskiden gurbet, uzak diyarlardı. Sınırlar aşılırdı, diller değişirdi, alışkanlıklar geride bırakılırdı. İnsan, yabancı bir toprağa, yabancı bir kültüre karışınca anlar gurbetin ne demek olduğunu. Ama şimdi işler değişti. Artık bazıları için en büyük gurbet, kendi toprağında, kendi bayrağının gölgesinde, kendi dilinin konuşulduğu yerlerde yaşanıyor. Çünkü insan, yalnızca mesafelerle değil; anlaşılmadığı yerde, kalabalıklar içinde unutulduğu yerde, ruhunu kaybettiği yerde de gurbeti yaşar.

Bir zamanlar mahalle aralarında yankılanan çocuk kahkahaları vardı. Komşu komşuya haber ederdi; biri hastalansa diğeri başucunda beklerdi. Bayram sabahları kapılar çalardı, tepsiler gider gelirdi. Bir tas çorba, bir kap yemeğin hatırı vardı. İnsanların kalbi birbirine bağlıydı; herkesin derdi birdi. Şimdi ise aynı apartmanda yıllarca yaşayan insanlar birbirinin adını bilmeden göçüp gidiyor.

Komşu komşudan habersiz, gönüller birbirinden fersah fersah uzak. Aynı binada oturanlar, aynı sokakta yürüyenler, birbirinin yüzüne bakmadan geçiyor. Kimi zaman bir selam bile verilmeden, sanki birbirinden utanır gibi, sanki bir araya gelmek ayıpmış gibi. Oysa insan, bir tebessümde bile iyileşebilir. Ama artık kimsenin kimseyi iyileştirmeye mecali yok. Herkes kendi derdine düşmüş, herkesin kalbi başka yöne kırılmış.

Kendi toprağında gurbetçi olmak, sadece ekonomik sıkıntılarla, işsizlikle ya da şehrin kalabalığıyla açıklanamaz. Bu bir manevi boşluk meselesidir. İnsanın içini ısıtan değerlerin birer birer yok oluşudur. Paylaşmak, dayanışmak, birlikte ağlayıp birlikte gülmek... Bunlar kayboldukça, insan en çok kalabalıklar içinde yalnız kalır. Ve o zaman hisseder ki, artık bu şehir onun değil; artık bu hayat onun değil.

Artık yüzler asık, sohbetler yüzeysel, dualar eksik. Ne çocuklar eskisi gibi ne büyükler... Ziyaretler mesajlara, muhabbetler sessizliğe, samimiyetler ise mesafelere yenilmiş. Kalpler daralmış, insanlar kendi kabuklarına çekilmiş. Kimse kimsenin derdine dokunmuyor. Herkes aynı toprağın çocuğu ama başka dünyalarda yaşıyor.

İşte bu yüzden, insan doğup büyüdüğü şehirde bile sığınacak bir omuz arar hale geliyor. Kalabalığın ortasında yüreği üşüyor, tanıdık yüzlerin içinde kendini kaybolmuş hissediyor. Her sabah tanıdık sokaklarda yürüyorsun ama sanki o sokaklar seni tanımıyormuş gibi... Evinde oturuyorsun ama sanki duvarlar yabancı gibi... Sesin var ama yankısı yok.

Ama hâlâ bir umut taşıyor içinde. Belki bir gün tekrar hatırlarız insan olduğumuzu. Belki tekrar kapılar çalınır, sofralar paylaşılır. Belki çocuklar yine sokakta oynar, büyükler bir çınarın altında çay içer. Belki bir gün kendi toprağımızda yeniden evimizde hissederiz. Çünkü vatan sadece toprak değil; vatan, ait hissettiğin yerdir. Ve o yer ancak kalpler birbirine dokunduğunda gerçek olur.

Ve o vakit, içimizden bir şiir dökülür:

Yabancı Olduk Kendimize

Aynı gökyüzü altında,
Başka başka hayaller kurar olduk.
Aynı toprağa bastık,
Ama birbirimize yabancı durur olduk.

Selam eksik, muhabbet yitik,
Yürekler ayrı yönlere savrulmuş.
Kendi evimizde suskun kaldık,
Kendi vatanımızda gurbet olmuşuz.

Bu yazı toplam 5718 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Zafer Terkesli Arşivi