Gazzeli çocuklar haklıdır
Tarih boyunca nice zalimler çıktı; güçlerine güvenip mazlumları ezen, aç bırakan, hatta canlarına kıyan…
Ve dünya sanki hep aynı gerçeği tekrar etti: “Güçlü olan kazanır.”
Ne yazık ki bugün bile, en ileri demokrasilerde dahi bu acı hakikat karşımıza çıkıyor.
Gazze’de yaşananlar bunun en çıplak örneğidir. Hukukun işlemediği, adaletin susturulduğu, insani değerlerin çiğnendiği bir çağda; çocukların, kadınların ve savunmasız insanların üzerine bombalar yağdırılırken, sessiz kalan, tepki vermeyen, haksızlığa karşı bir söz söylemeyen herkes, zalimlerle aynı suça ortaktır.
Gazze’yi enkaza döndü. Aralıksız saldırılarında kullanılan 75 bin tonu aşkın envaiçeşit bombayla İkinci Dünya Savaşı’nda Dresden, Hamburg ve Londra’ya atılan tüm mühimmatın toplamını çoktan aştı. Üstelik bu miktar, Hiroşima’ya atılan atom bombasının yaklaşık altı katına denk geliyor.
Uluslararası hiçbir kuralı tanımayanlar, “orman kanunları” ile hareket ediyor. Güçlü olanın ayakta kalacağına inanan bu zihniyet, masumların elinden ekmeğini, suyunu, yuvasını almayı bir “savunma hakkı” olarak göstermeye çalışıyor. Oysa bu, insanlığın en büyük utancıdır.
Bugün Ukrayna için sözde barış çağrıları yapan devletler, aslında kendi çıkarlarının peşindeydi. Gazze konusunda ise tek kelime edenleri susturuyorlar. Hitler de güçlüydü; ama kaybettiği için haksız ilan edildi. Kazansaydı, belki de onu “dünyayı kurtaran kahraman” diye yazacaklardı. Görünen o ki, yeryüzünde hâlâ “gücü gücü yetene düzeni” hüküm sürüyor.
Nitekim İngiltere Başbakanı Lord Palmerston, 1846’da Avam Kamarası’nda şöyle diyordu:
“İngiltere’nin ebedi müttefikleri ve daimi düşmanları yoktur. Yalnızca çıkarlarımız kalıcıdır ve o çıkarları korumak bizim görevimizdir.”
Bugün İsrail’in zulmüne sessiz kalanların da gerçekte yaptığı budur: çıkarlarının peşinden gitmektir.
Bazı Avrupa ülkelerinin güya işgalcilere itirazda bulunmaları, ültimatom vermeleri, tepki açıklamaları yapmaları gerçekçi değildir. Bu ülkeler eğer ki bu konuda samimi ve gerçekçi olsalardı işgalcilere kolayca baskı uygulayabilir ve geri adım atmaya zorlayabilirlerdi. Rusya’ya karşı gösterdikleri tavırlarının yüzde birini bile yapmadılar.
Ama tarihe bakın…
Firavun çok güçlüydü; ama kazanan Hz. Musa oldu.
Nemrut çok güçlüydü; fakat ateşe atılan Hz. İbrahim galip geldi.
Ebu Cehil ve Ebu Leheb çok güçlüydü; ama sonunda Peygamber Efendimiz’in nuru karanlığı boğdu.
Demek ki mesele yalnızca güçte değildir.
Haklı olan, sonunda mutlaka kazanır.
Bugün Gazze’deki mazlumlar aç, susuz, kuşatma altında olabilir. Ama onlar haklı oldukları için, Allah’a sığındıkları için, gerçekte en güçlü olanlardır. Allah mühlet verir, ama zulmü asla ihmal etmez.
O hâlde bize düşen, haklıların yanında dimdik durmaktır. Türkiye olarak, Türk dünyası ve İslam âlemi olarak, haksız olan güçlülerin karşısında birlik olmak ve daha da güçlenmektir. Çünkü haklı ve güçlü birleştiğinde, zalimler için kaçacak bir yer kalmayacaktır. “Barış isteyen savaşa hazır olsun”



Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.