New York, İstanbul, Ankara, Paris, Brüksel....Neresi daha güvenli?'

Türkiye zor günler geçiriyor. Çatışmalar, operasyonlar, patlayan bombalar, giderek artan terör eylemleriyle- Ancak bu dünyada pek farklı değil. Bir gerçek var ki, artık dünya eski dünya değil.

'İstanbul'a gelme'’, ''Ankara'ya gitmeyin'', ''Antalya'da da her an patlama olabilir, sakın tatile  gitmeyin'', ''Mısır, Tunus, Fas, oralar hep tehlikeli gitmeyin'', ''Mümkünse her yerde metrolara binmeyin'', ''Amerika'ya Uçma'', ''Paris’e, Londra’ya, Brüksel'e mecbur olmadıkca gitme'', ''Güneydoğu ateş yeri, sakın yanından geçme''. ''Sinema salonu, futbol stadyumu veya büyük alışveriş merkezlerine gitmeyin''...

Geçen bir arkadaşım sosyal medyada ''İstanbul'da şu şu metro bağlantılarını vapurlarını kullanmayın'' diye bir liste yapmış. Listede neredeyse 50 metro bağlantısı var. İstanbul’un neredeyse tamamını yazmış. Bu listeyi ve yukarıdaki terör tehdidi bulunan şehir ve ülkeleri uzatıp gidebiliriz.

Bazı arkadaşlarımla sohbet ederken, tatil veya seyahat mevzubahis olan konularda aynen yukarıdaki başlıklarda uyarıları yapıyorlar. Hatta daha kötü senaryoları konuşuyorlar. Bir İsviçre'li arkadaşımla son Brüksel olayını konuşurken, ''Artık mecbur olmadıkca uçakla seyahat etmiyoruz'' dedi. En son Antalya tatilini iptal etmişler. Korkunun ecele faydası yok. Bir gün bir yerde bir gerekceyle bu hayattan hepimiz göç edeceğiz. Kimse ebedi kalmayacak bu dünyada. Her zaman tedbirli olmakta yarar var. Ancak, ''Oraya uçma, buraya gitme, o ülke tehlikeli bu şehir sakıncalı...''

Ne yapacak insanlar, alışverişe sokağa çıkmayıp balkonda bahçesinde oturup mangal yapıp, yolda hep sahil kıyısından mı yürüyecek, hiç bir ülkeye sehayat etmeyecek edemeyecek mi?

Güneydoğu'da yaşayan o kadar çok dostum var. Diyarbakır'a iş amacıyla uçakla günlük seyahat eden dostlarım var. Yanından geçmeyin dediğimiz şehirlerde, dağlarda Mehmetcik ve yangın yeri dediğiniz sokaklarda Polislerimiz görev yapıyor. ‘’Sakın binmeyin’’ denilen o metrolarla her sabah akşam insanlar işine gelip gidiyor. İstanbul'da veya diğer saydığım şehirlerde kalabalıklardan geçip çocuğunu her sabah okula getirip götüren dostlarımız arkadaşlarımız var.

İstanbul'da yaşayan milyonlarca kardeşimiz arkadaşımız var. Ne yapacak bu insanlar , bulundukları yeri terk mi etsinler? Dün Sultanahmet, Ankara, Paris, bugün Brüksel,  yarın belki bambaşka bir ülke veya şehir.  Terör her yerde. Bana dokunmaz o yılan diyenler yanılıyor.

Yayın Yasağı doğru mu, terör haberleri nasıl sunulmalı?

Yayın yasağı olmayan yerlerde, en son Brüksel’de ki olaydan sonra olduğu gibi, kimse hangi fotoğrafın  nasıl çekilip ne şekilde servis edileceğinin garantisini veremez. Sorgulayamaz. Bazen yerde yatan yaralıların yanında öpüşen çiftler, veya eli yüzü kanlı, yarı çıplak kenarda yardım bekleyen, panik ve korkuyla bir yerlere koşuşturan çaresiz bay veya bayanların resimleri, internet sitelerinde anında tüm dünyaya yayılıyor. Bu resimler, mağdurların torunları tarafından belki yıllar sonra bile görülecek. Sağduyulu pek çok insanın rahatsız olması gereken o resimlerdeki yarı çıplak yaralı bayanların, kendi kızımız eşimiz olsa hoşumuza gitmeyeceği kesin.

Medya niçin hep aynı hatayı yapıyor?

İnternet siteleri ve medyanın büyük çoğunluğu olay anında dehşet verici görüntüleri yayımlıyor.

Etrafa saçılmış ceset parçaları, kopan kollar, bacaklar. Terörün istediği de bu. Teröristler neden büyük bir ormanlık alanda bomba patlatmaz? Sesini kimse duymadığı için.

Terör manşet olmak ister, korkutmak ister, toplumda yarattığı panikten, kaos ortamından beslenerek büyümeyi hedefliyor.

Son dönem sosyal medyada da sıkca tartıştığımız konu, dönüp dolaşıp mesele yayın yasağına geliyor. Terör eylemlerinden hemen sonra yayın yasağı, Twitter ve Facebook’a erişimin engellenmesi doğru mu? Terör haberlerini hiç mi vermemeliyiz, verilirse nasıl verilmeli?

Terör örgütlerinin amaçlarına hizmet etmemek için terör haberlerini vermezseniz okur  “niçin gerçekleri saklıyorsunuz?” diyor. Terör haberlerini verdiğinizde ise ya ‘terörün maşası olmayın” diyerek tepki gösteriliyor, ya da yayın yasağı getiriyor. Basın ikiye ayrılıyor. Bir medya organının gördüğünü, diğeri görmemezliğe geliyor. Dünya’da da bu çifte standart biliniyor.

Batı ülkeleri yüzlerce kişinin öldüğü bir başka ülkedeki saldırıyı iç sayfalarından duyururken, 10 kat daha az insanın öldüğü kendi kapısının önündeki eylemleri anında ‘‘islamcı Terör‘‘ başlığıyla duruyuyor. Sempati duyduğu bir ülkede yaşananı ‘‘dramatik acı bir haber‘‘ diye duyuran bazı gazeteler, bu ülkelderdeki sokağa çıkma ve basın yayın yasağına sessiz kalırken, kendi ülkesindeki veya yandaş olduğu başka bir ülkedeki aynı bombalı eylemi ‘‘İstihbarat açığı‘‘ diye duyurup yetkililerin istifasını istiyor.

Terör haberini gizleyerek bir yere varılamayacağını ve terörün önlenemeyeceği kesin.

Medyada terör haberleri, haberin dilin ve görüntülerinin bir standarta getirilmesi için konsorsiyum sağlanması şart. Paris’i sarsan bombalama eylemleri Fransız medyasının belli bir sorumluluk hassasiyet içerisinde hareket etmelerini nasıl kaçınılmaz hale getirdiyse, her gün bir terör olayıyla sarsılan Türkiye medyası da bu sorumluluk duygusuyla hareket etmek zorundadır.

Halkı öfke ve nefret aşılayan, korku salan ifadelerden kaçınarak, kamuoyuna galeyana getiren başlıklarla halka ‚‘‘Sokağa çıkmayın‘‘ ya da ‚‘‘sokağa dökülün tepkisiz kalmayın‘‘ şeklindeki her iki uç noktadaki yaklaşım çok tehlikeli. Terörün yok ettiği insanların ve geride kalan gözü yaşlı insanların dramatik hikayelerini saatlerce günlerce gündemde birinci sayfalarda tutarak, sadece halkın günlük hayatta tedirgin olmasına ve bu bağlamda yazının başında bahsettiğim terör ürgütlerinin hedeflerine su taşırsın.Bu yaklaşımlar sadece öfke ve ayrıştırmayı değil, üzüntü ve kederi beraberinde getiriyor.

Biz olsak ne yaparız?

Acaba biz olsak ne yaparız empatisiyle olaylara tersten bakmak zorundayız. Cesetlerin başında acıyla veya olay yerinde  gözü yaşlı haykıran ağlayanların görüntü ve haberlerin detayları, kamuoyunda, panik, travma, korku yaratıyor.

Dünyanın neresinde olursa olsun. Kimden gelirse gelsin. Kime yönelirse yönelsin. Terörü savunan, terörü kınarken ‘‘Ama‘‘ ifadeesi geçen her kim, kurum, siyasi veya medya kuruluşu olursa olsun asla izin verilmemeli ve prim yaptırmamalı. Bu tür yaklaşımların dünyada ve ülkedeki kutuplaşma ve ayrışmayı derinleştirdiği gerçeği unutulmamalıdır. Medya terörün ve çatışmaların tarafı olamaz.

Dünya ülkelerinin, terörü her türlü imkanlarla destekleyen, besleyen, ve bundan hangi amaçla olursa olsun beslenen ülkelerin teröre tepki koymadığı sürece, halkın kalabalık olduğu yerleri hedef alan canlı bombalı eylemler ne yazık ki, dün Ankara'da, bugün Brüksel, yarın belki başka bir metropolde patlamayacağının garantisi yok.

Bu yazı toplam 3807 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Cemil Baysal Arşivi