ZÜRİH- Son yıllarda artan sıcak hava dalgaları, özellikle büyük şehirlerde yaşamı giderek zorlaştırıyor. Ancak bu aşırı sıcaklar yalnızca iklim değişikliğinin değil, aynı zamanda plansız şehirleşmenin de bir sonucu. Adeta kendi yaptığımız hataların bedelini ödüyor ve gelecek nesillere daha da ağır bir fatura bırakıyoruz.
Yeşil alanların yok edilip yerini beton yığınlarının aldığı şehirlerde sıcaklık adeta hapsoluyor. Uzmanların "ısı adası etkisi" dediği bu durum, şehir merkezlerini kırsal bölgelere göre 10 dereceye kadar daha sıcak hale getiriyor. Gölgelik alanların azalması, hava akışının engellenmesi ve su yüzeylerinin kaybolması, insanların sıcaktan korunma imkanlarını da kısıtlıyor. Bu durum, özellikle çocuklar, yaşlılar ve kronik hastalar için ciddi riskler oluştururken, sıcaklığa bağlı hastalıklar ve ölümler artıyor. Örneğin, geçtiğimiz yıllarda yapılan bir araştırmaya göre, 12 milyon Alman şehirlerdeki aşırı sıcaklardan olumsuz etkilendi. Oysa Almanya, yeşil altyapı konusunda dünyada örnek gösterilen ülkelerden biri.
Şehirlerimizi planlarken yalnızca binaları değil, iklim koşullarını da dikkate almalıyız. Daha fazla ağaç, daha geniş parklar, suyu ve rüzgarı kesmeyen yapılar… Bunlar birer lüks değil, yaşanabilir bir gelecek için zorunluluk.
Uzmanlar, bu soruna çözüm olarak "3-30-300 kuralını" öneriyor. Hollandalı bilim insanı Cecil Konijnendijk tarafından geliştirilen bu kural, şu prensipleri temel alıyor:
· 3: Herkes evinden en az 3 ağaç görebilmeli.
· 30: Her mahallede en az %30 ağaç örtüsü olmalı.
· 300: Her vatandaş, 300 metre mesafede bir yeşil alana ulaşabilmeli.
Barcelona, Malmö ve Utrecht gibi şehirlerde başarıyla uygulanan bu model, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından da destekleniyor.
Dinimiz, doğayı insana emanet edilmiş bir nimet olarak görür. Hava, su, toprak ve ağaçlar, yalnızca bugünün değil, gelecek nesillerin de hakkıdır. Bu nimetleri sorumsuzca tüketmek, israf ve kul hakkına girer. Üstelik toprak, insanın yaratıldığı maddedir; su ise hayatın kaynağı. Dolayısıyla çevreye karşı sorumluluklarımızı yerine getirmek, aynı zamanda dini bir vecibedir.
Eğer bugünden önlem almazsak, yalnızca kavurucu sıcaklarla değil, artan sağlık sorunları, enerji krizi ve sosyal çatışmalarla da yüzleşmek zorunda kalacağız. Belediyeler, yeşil altyapıyı uzun vadeli planlarına dahil etmeli; vatandaşlar olarak bizler de bu sürece destek olmalıyız.
Unutmayalım: Yeşil şehirler, sadece bir tercih değil, geleceğimizin sigortasıdır.