Gürsel Demirok’tan İnsan Hakları Değerlendirmesi
Eski Zürih Başkonsolosu Gürsel Demirok: ‘İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 77. Yılında Batı Çifte Standartla Sınanıyor.
ZÜRİH- Eski Zürih Başkonsolosu Gürsel Demirok, medyagunlugu.com sitesinde yayımlanan “İnsan hakları üzerine” başlıklı yazısında, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nden günümüz Avrupa’sındaki çifte standartlara uzanan kapsamlı bir değerlendirme yapıyor. Demirok, hem Türkiye’ye yöneltilen eleştirileri hem de Batı ülkelerinin insan hakları konusundaki ikiyüzlü tutumunu ele alırken, insan haklarının da tıpkı din gibi siyasete alet edilmemesi gerektiğinin altını çiziyor.
Aşağıda Gürsel Demirok’un metni, kısaltılmadan ve içeriği korunarak haber formatında yer almaktadır:
⸻
İnsan hakları üzerine
Son Güncelleme: 10 Aralık 2025 08:27
Gürsel Demirok
Birleşmiş Milletler’de 10 Aralık 1948 tarihinde onaylanan İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ”insan haklarının anayasası” kabul edilir.
Bildirge, insanın doğuştan sahip olduğu kişisel hak ve özgürlükleri tanımlar. Her insanın yasa önünde eşit olduğunu, işkenceye, kötü muameleye ve onur kırıcı cezalara tabi tutulamayacağını ilan eder. Bildirge, insan haklarının korunması ve geliştirilmesi yolunda uluslararası toplum tarafından sürdürülen çabalara yol gösterici işlevini bugün de sürdürmekte.
İnsan hakları; ırk, ulus, etnik köken, dış görünüş, din, dil ve cinsiyet ayrımı gözetmeksizin tüm insanların yararlanabileceği haklardır. Bu hakları kullanmakta herkes eşittir.
İnsan hakları, tüm insanların hak ve saygınlık açısından eşit ve özgür olarak doğduğu anlayışına dayanır. İnsan hakları, her bir bireye bağımsız seçim yapma ve yeteneklerini geliştirme özgürlüğü sağlar. Bu özgürlükler başkalarının haklarına saygılı olmak ve bu hakları çiğnememe zorunluluğu ile dengelenmekte. Bir başka deyişle, birçok hakkın yanında bir sorumluluk da bulunmakta.
İkinci Dünya Savaşı’nda en az 25 milyon insan öldü. Bu nedenle savaştan sonra kurulan Birleşmiş Milletler’in amaçları arasında insan haklarına ve ana hürriyetlere karşı saygıyı geliştirmek de yer aldı. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu bu amaca uygun olarak 77 yıl önce 10 Aralık 1948 tarihinde Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesini kabul etti. 10 Aralık her yıl “Dünya İnsan Hakları Günü” olarak kutlanır.
Bu bildirgenin ardından insan hak ve hürriyetlerini evrensel düzeyde sağlamaya yönelik çeşitli sözleşmeler kabul olundu.
Avrupa Konseyi bünyesinde hazırlanan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı bünyesinde kabul olunan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi bu çerçevede belirtilebilir.
Türkiye, etkili denetim mekanizmaları öngören bütün bu sözleşmelere taraf oldu, Bu sözleşmeleri Türk hukuk sisteminin ayrılmaz bir parçası haline getirdi. Uluslararası alanda bu yükümlülükler üstlenilirken izlenen temel amaç, Türk halkının demokratik ülkelerde mevcut temel hak ve hürriyetlerden yararlanmalarını sağlamaktı.
Hukuki durum bu olmakla birlikte uygulamada Türkiye’de insan haklarına yeterince saygı gösterilmediği yönünde eleştirilerle karşılaşılmakta. Avrupa Konseyi’nin yanı sıra Avrupa Birliği de Türkiye’ye insan hakları ve özgürlükler konusunda eleştirel yaklaşan kurumların başında gelmekte.
Bu eleştirilerin bir kısmı içtenlikle yapılmakta, bir kısmı da siyasi nedenlerle Türkiye’yi devamlı baskı altına altında tutmak için sürdürülmekte. Diğer bir deyişle, insan hakları siyasi amaçlarla kullanılmakta, siyasete alet edilmekte. Tıpkı dini inançların siyasete alet edilmesi gibi. Dinin inançların siyasete alet edilmesi nasıl yanlışsa, insan haklarının siyasete alet edilmesi de o denli yanlış.
Türkiye’nin insan hakları alanında bazı eksiklikleri olduğu bir gerçek. Bu eksikliklerle ilgili olarak ülke içinde çeşitli baskı gruplarınca sürekli iktidarın dikkati çekilmekte. Türkiye dışarıdan gelen yapıcı önerilere de açık. Ancak insan hakları konusunun kimi ülkelerin bölgeye yönelik stratejik hedefleri, amaçları doğrultusunda siyasal amaçlarla Türkiye’ye karşı kullanılmasının kabul edilmesi mümkün değil.
Öte yandan insan haklarını savunuculuğunu kimselere bırakmayan Batılı ülkelerin çifte standart politikalarına zaman zaman tanık olunmakta. Siyasi amaçları, stratejik hedefleri doğrultusunda insan hakları ilkelerini kimi zaman baskı aracı olarak kullandıkları, kimi zaman da görmezden geldikleri veya umursamadıkları görülmekte.
Bu ülkelerin çifte standart politikalarına pekçok örnek gösterilebilir. Almanya’da Başkonsolos olarak görev yaptığım tarihlerde (1993-1997) bu ülkede insan hakları ile bağdaşmayan İslam ve yabancı düşmanlığının ulaştığı ciddi boyutu tüm çıplaklığı ile gözleme imkânı bulmuştum. Yabancı düşmanlığı salt Türklere ait iş yerlerinin, derneklerinin ve evlerinin kundaklanmasıyla sınırlı kalmıyordu.
Kimi ahvalde insanlarımıza “ötekisi” muamelesi yapılıyordu. Okullarda kimi öğretmenlerin sınıfta Türkiye’yi, Türkleri ve Müslümanları küçük düşürücü ifadelerde bulunduğuna ilişkin yakınmalar insanlarımızca dile getiriliyordu. Televizyonlarda, Türkleri aşağılayıcı programlar yayınlanmaktan çekinilmiyordu. Bir vatandaşımızca suç işlendiğinde bu konudaki haber gazetelerde vatandaşımızın Türk kimliği öne çıkarılarak yansıtılıyordu.
Aradan geçen zaman içinde Avrupa’da ırkçılık daha arttı. Son yıllarda Müslümanlara ve diğer yabancılara karşı Avrupa kamuoylarındaki ön yargılar giderek güçlendi. Kimi Avrupa ülkelerinde düzenlenen seçimler, ırkçılık ve yabancı düşmanlığının ciddi boyutlarını bütün çıplaklığıyla ortaya koymakta.
Başka ülkelerdeki insan hakları sorunlarıyla yakından ilgili Batı dünyası, ülkelerindeki ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve ayrımcılığa karşı yeterli duyarlılığı göstermiyor. Keza İsrail gibi kendileri açısından stratejik öneme haiz ülkelerin, insan hakları ile bağdaşmayan tutumlarına karşı da kayıtsız, tepkisiz.
Son yıllardaki baş ağrıları Asya-Afrika kökenli talihsiz göçmenlere karşı Avrupa ülkelerinin takındıkları tutum da insan hakları açısından değerlendirilmeli. Bir vakitler doğal kaynaklarını sömürdükleri, zengin madenlerini götürüp dinlerini empoze ettikleri Asya ve Afrika ülkelerinin insanlarını göçmen olarak Avrupa’da görmek istemiyorlar. Ülkelerine sığınanları geri göndermek için türlü baskı yollarına başvuruyorlar. Sadece yararlanabilecekleri göçmenleri (bilim insanı, doktor, mühendis, sporcu vb.) içlerine alıyorlar. Oysa bu talihsiz göçmenlere ilişkin politikalar ulusal mevzuattan ziyade, uluslararası sözleşmelerin esaslarına göre ele alınmalı.
Avrupa ülkelerinin ırkçılığa, Müslüman ve yabancı düşmanlığına karşı mücadelede atacakları adımlar, insan haklarını üçüncü ülkelere karşı salt siyasi amaçlarla kullanmadıklarını gösterecek. İnsan hakları değerlerini gerçekten benimsedikleri, özümsedikleri hususunda önemli bir gösterge olacak.
Çifte standart politikalar, Batılıların insan haklarına ne denli değer verdikleri hususunda kuşkular uyandırıyor. Batı ülkelerinin bu tutumu ayrıca, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından kabul edilen BM insan Hakları Evrensel Bildirgesi ve İnsan Hakları Sözleşmelerinin güvenirliğini, saygınlığını zedeliyor. Bu amaçla oluşturulan kurumların itibarını, saygınlığını zedeliyor, denetim mekanizmalarını zaafa uğratıyor. Bugünün küreselleşmiş dünyası ne yazık ki 77 yıl önceki dünyadan, Evrensel Bildirgenin kabul edildiği yıllardan, daha az insan haklarına saygılı, daha az eşitlikçi, daha az özgür, daha az barışçıl bir dünya.
Şunu da göz ardı etmemek gerekir: Avrupa, salt ırkçılığın boy gösterdiği, Nazi artıklarının, karanlık yüzlü insanların yaşadığı bir kıta değil. Aynı zamanda, dünyanın evrensel değerleri olan insan hakları, demokrasi, hukukun üstünlüğü gibi kavramların doğduğu, geliştiği bir kıta. Bu ülkelerde, insanlığın bu değerlerini sahiplenen, savunan insanlar, siyasi partiler, düşünce kuruluşları, sivil toplum kuruluşları da var.
İslam ve yabancı düşmanlığına karşı da, Gazze’de yaşanan trajediye karşı da yönetimlerini uyaranlar da bu çevreler. Önümüzdeki süreçte bu insanları, partileri, kuruluşları önemli görev ve sorumluluklar bekliyor. Irkçılığa, İslam ve yabancı düşmanlığına ülkelerinde meydan vermemeliler.
Yönetimlerini, insan haklarını siyasi amaçlarına, stratejik çıkarlarına alet etmemelileri hususunda uyarmalılar…
Bu haber toplam 343 defa okunmuştur





Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.