Takiyecisiniz, sahtesiniz, sahtekarsınız, ikiyüzlüsünüz.

Son dönemde ülkemizdeki başarısız darbe girişimi sonrası AB'de ve İsviçre basınında o kadar ikiyüzlülük görüyoruz ki, artık maskesini çıkaran Türkiye'yi şikayet etme yarışına girdi.

Meğer sadece iki yüzlü değil, kaç tane maske taşıyanlar varmış hepsi gün ışığına çıktı.  Sokaklarda her Cumartesi-Pazar ellerindeki dövizlerle ve terör örgütünü temsil eden bayraklarla ''katil Türkiye, katil Erdoğan'' diye dolaşanlara çıkıp birisi Türkiye'deki siyaseti İsviçre'ye niye taşıyorsunuz dediğini duydunuz mu? Sosyal medyadan ülkemizin Başbakanına, Cumhurbaşkanı'na her türlü hakareti saldırıyı yapana sesi çıkmayanlar, ne hikmetse darbe karşıtı görüş belirtip eline Türk bayrağını alıp ülkesine demokrasiye sahip çıkmalarından rahatsız oluyor. İsviçre basınına darbe karşıtıları, darbe sempatizanları tarafından şikayet ediliyor ve hedef gösteriliyor.

 

Türkler hedef gösteriliyor

Adamın birisi çıkıp İsviçre basınına ''Zürih'teki Diyanet Vakfı ve imamları Erdoğan'ın İsviçre'deki uzun kolu. Falanca kuruluş veya isim Erdoğan'ın İsviçre'deki yan kolu, Post Gazetesi de ''Erdoğancı'' diye isim vererek hedef gösteriyor. İfade özgürlüğü kılıfı arkasına saklanarak Türkiye'yi ve İsviçre'deki kurumların isimlerini vererek şikayet eden konuşan kişiler üstelik mağdur sayılıyor. 

Bir gazeteci olarak ülkemizdeki darbe kalkışmasıyla bağlantılı adı geçen kurumların ismini verince hedef gösterme oluyor. Bu basın özgürlüğü bile olamıyor. Aynı şekilde bir vatandaş ülkesine, Cumhurbaşkanı'na, Başbakanı'na sahip çıkarak sosyal medyada darbe karşıtı paylaşımlar yapsa suç sayılabiliyor. Örnekleri çoğaltabiliriz. Bu ikiyüzlülük say say bitmez.

Bırakın bu ikiyüzlülükleri

Teknoloji çağında yaşıyoruz. Artık herkes neyin ne olduğunu çok iyi biliyor.  Her fırsatta Türkiye'yi diline dolayan Avrupa Birliği (AB) iki yüzlülüğünü ortaya koymaktan yorulmuyor. Biz bu ikiyüzlülüklerini takip etmekten yorulduk. Türkiye'deki başarısız darbe girişimi sonrası uygulamaya konulan 3 aylık OHAL ve şüphelilere 30 günlük gözaltı süresi AB'ye ve Almanca konuşulan Alman ve İsviçre basınına dert oluyor.
Fransa'nın Kasım 2015'teki terör saldırısı sonrası 2016'nın tamamını kapsayacak şekilde OHAL süresini uzatması ve şüpheliler için 30 günlük gözaltı süresi uygulamasını görmezden gelen AB ve aynı basın, Türkiye'nin benzer tavrını günlerce diline doluyor. AB'nin ve İsviçre basını da buna dahil, Türkiye'ye bakışı büyük ölçüde hasta. daha açıkcası Türkiye'ye karşı ikiyüzlü. AB'nin mihver ülkelerinde vuku bulduğunda problem sayılmayan şeyler Türkiye'de ortaya çıktığında önce eşzamanlı tüm Avrupa basınında aynı başlıklarla algı yayılıyor. Sonra Viyana Havaliman'ında panolarda duyuruluyor. Ardından ruhunu satmış adı Türk siyasetci ve gazeteciler tarafından basında bu vukular sanki sadece bize mahsusmuş gibi olduğundan kat kat ağır sorunlar olarak dillendiriliyor, sunuluyor. Türkiye'de vuku bulan kitle olayları ve terör saldırılarıyla Avrupa'nın .eşitli ülkelerinde vuku bulan benzer olaylara ve terör saldırılarına Avrupa basını ve siyasetcilerin gösterdiği ikiyüzlü tepkiler, demek ki herhangi bir Avrupa ülkesinde Türkiye'deki Kadar yoğun teröre hedef olsa tüm hak ve özgürlükleri toptan askıya alacaklar. Ve Türkiye'ye karşı teröre karşı mücadelesinde ''endişeliyiz'' diyenler, kendilerine gelince bunu demokrasiyi koruma çabası olarak alkışlayacaklar. Bunun en somut örneklerini 11 Eylül'den sonra gördük. Pişkinliklerini yukarıda basındaki takınılan ikiyüzlülüklerde görüyoruz.

Timsah gözyaşları
Minicik naaşı Bodrum sahillerine vuran Aylan'a , Halep'te bomba enkzalarının altından çıkarılan minik Ümran'a sahte timsah gözyaşı dökenler, aynı dönemlerde İngiltere'de silah faurı  gerçekleştiriyor. Üstelik Bahreyn, Mısır, Suudi Arabistan gibi ülkeler İngiltere'nin resmi davetlileri. Fuara 1500 firma katılıyor ve 40 ülkenin pavyonu bulunuyor.  Silahl Fuarı, "insan hakları" diye etrafı suçlayan İngiltere'nin en önemli endüstrilerinden birisini temsil ediyor. Şöyle bir bakarsak; 350.000 kişinin çalıştığı ve yıllık 7 milyar £'lık bir dev sektör.  Bu rakamın içindeki, 100.000 kişi de doğrudan silah ticaretini yapan tüccarlar ve yanlarında çalışanlar..Yani neymiş, bu hikaye bitmez. Biz kumsala  yüzüstü çakılmış Aylan'a, Minik Ümran'a ağladığımızla kalırız..
İsviçre basınının da aralarında bulunduğu Avrupa basını ve AB'nin riyakârlığı, terör örgütlerinin sözcüsü ve propagandisti olma işlevini üstlenen medya organlarına çifte standartlı bakışları ortada. AB, demokrasiye sahip çıkan darbe karşıtı Türk vatandaşlarına izin bile vermezken, Türkiye aleyhindeki tüm kuruluşların hakaretlerine çadır kurmalarına musama göstermesinden terör örgütleriyle olan organik bağı kanıtlıyor. AB, terör sözcülüğüne soyunmuş bir gazete ve gazeteciyi normal basın muamelesine tabi tutulmasını istiyor.

Avrupa'da bir gazete DAEŞ'i savunsa DAEŞ'linin cenaze törenine katılsa?
Sormak lazım, AB üyelerinden birinde DAEŞ için çalışan ve onu savunan bir yayın organı olmasına izin verilir miydi?
DAEŞ'li bir teröristin cenazesine siyasetcilerin katılmasına Avrupa basını sessiz kalırmıydı? DAEŞ'li bir teröristin herhangi bir Avrupa ülkesinde asker ve polisi, masum çocuk ve kadınları katletmesine nasıl tepki verirdi? Türkiye'de yerleşik bir yayın organı DAEŞ için övgüyle bahsetse, çadırlar kurdursa, basında prppagandalar yaptırsa AB'ye yönelik yayın yapsa AB kurmayları nasıl bir tepki gösterirlerdi? Yapılan basın özgürlüğüne girer, basın özgürlüğüne saygı göstermek gerekir der miydiler? Görünen gerçek o ki, şimdilerde AB ve Avrupa basını dindar teröristlere ne kadar çok kızıyor gibi görünse de seküler teröristlere de aynı ölçüde sempati duyuyor.

Bu yazı toplam 5223 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Cemil Baysal Arşivi