HEİDİ ÜLKESİ İSVİÇRE’Yİ ANLAMAK
İTÜ Maden Mühendisliği E. Öğretim Üyesi Prof.Dr. Orhan Kural, Zürih ziyareti sonrası "HEİDİ ÜLKESİ İSVİÇRE’Yİ ANLAMAK" başlıklı bir makale kaleme aldı. İşte o yazyı:
HEİDİ ÜLKESİ İSVİÇRE’Yİ ANLAMAK
Almanya, İtalya ve Fransa arasında sıkışmış olan İsviçre çikolata, çakı,
yaratıcılık, tarafsızlık, refah, süt ile peynir, biraz bankacılık, biraz da
“dakiklik” demektir. Bu ülke Avrupa Birliği veya herhangi başka bir
topluluğa katılmamış ayrıca 500 yıldır hiç savaşmamıştır. Ancak II. Dünya
Savaşı’nda Hitler Almanya’sının baskısı ile bankalarındaki Musevilere ait
paraları Nazilere güzelce teslim etmiştir. Bakın Nazım Hikmet 1958
yılında İsviçre’nin bir treninde yol alırken neler hissetmiş
Geçiyor İsviçre camdan
akvaryumdan geçen balık gibi
çok renkli bir balık
Bakıyorum, vagonumdan
kederli alaycı, öfkeli
biraz da alık bakıyorum…
Hava ne soğuk ne sıcak
burda böyle galiba gülüm
ne serin, ne ılık
ayarlı bir saat markası
ünlü bir kol saati…
İsviçre oyuncak memleket
dev dağlarla karışık
Ve, işte göller gülüm
turist dergilerinin kapak gölleri;
kaymaklı kağıt üstüne
pırıl, pırıl, telleri duvakları,
yalçın yamaçlarıyla
şaşırıyorsun.
Ve bu coğrafyadan bir de fıkra:
Sarışın bir İsviçreli delikanlı St. Moritz yolundaki kırmızı trende yeni
tanıştığı harika bir kızla şahane bir manzara eşliğinde sohbet
ediyormuş. Kıvırcık saçlı güzel kız heyecanla anlatır.
- Ahh, dün gece dansa gittiğim çocuk beni öpmek istediğini “pat”
diye söyleyince az daha bayılacaktım.
Hemen delikanlı söze girer.
- O zaman ben istediğimi söylediğimde herhalde hemen öleceksiniz.
Zürih İsviçre’nin en büyük en kalabalık kenti. Aynı zamanda Ekonominin
de can damarı. 1838’de kapılarını öğrencilerine açan Zürih Üniversitesi
sayesinde burası aslında yaşlı olan İsviçre’nin genç nüfusa sahip bir
kenti oluvermiş. Ayrıca Zürih Avrupa’nın en fazla gece kulübü bulunan
yerleşim merkezi. Yaşam kalitesi açısından 215 kent arasında tam beş
kez birinci seçilmiş.
Zürih Ana Garının (Haubtbahnoff) önünden başlayan 2,5 kilometrelik
dünyanın ilk alışveriş caddesi olarak anılan “Bahnhof Strasse” de bence
parası bol, aklı az gösteriş meraklısı müşteri bekleyen sıra sıra marka
dükkanları bulabilirsiniz. Limnat Nehri kıyısında Zürih Gölü’nün
kuzeyinde iki yakada kurulan bu kent 1519 yılında başlayan İsviçre
reform hareketine de öncülük etmiş. Avrupa’nın en büyüklerinden olan
Zürih Garından günde 900 tren Avrupa’nın farklı coğrafyalarına doğru
yola çıkıyor. Belki demiryolları en yoğun kullanan ülke burası.
Kent için ulaşım ise gayet lüks ve dakik tramvay ve otobüslerle
çözülmüş. Zürih Gölünde ise küçük vapurlar ve motorlar hareket halinde.
Birine atlayıp şöyle iki saat kadar bir göl turu atıp bu yöreyi sahilden
keyifle seyredin. Kuğu, siyah ördek ve çığlık çığlığa martılarla göz göze
geleceksiniz. Lindenhof Tepesi ise yine Zürih’i tanımak için iyi bir fırsat.
Yazın çeşitli ağaçlarının etrafını yeşilin farklı tonları ile rengarenk çiçekler
sarar.
Zürih’te elbette görülesi yerlerin başında her tarihi Avrupa kenti gibi eski
şehirlerdeki kilise ve katedraller gelir. Kentin ilk kurulan kilisesi Aziz
Petrus (Peterkirche) dir. Bu kilise, çapı 9 metre olan dünyanın en büyük
duvar saatine sahiptir. Lenin’in devrimi planladığı, Albert Einstein ile
Wilhelm Conrad Röntgen’in bilimsel çalışmalarını yürüttüğü evler
birbirine yakındır.
Reform hareketine öncülük eden Grossmunster Katedrali (1100 – 1250)
dokuz yüksek kulesi ile hemen dikkatinizi çekecektir. Şüphesiz Zürih’in
de etkileyici beyaz bir opera binası var. XVII yüzyıl romanesk ve gotik
tarzlarda inşa edilen lonca binalarında çalışma koşulları ve işçilere
ödenecek ücretler tespit edilirmiş. Cumbalı evlere, heykeller, çeşmeler
ile fıskiyeler eşlik ediyor. Ama Zürih’in en önemli yapısı şüphesiz ikiz
kuleleri ile Fraumünster Katedrali 1910 yılında tamamlanan Marc
Chagall’in renk değiştiren ünlü vitrayları buraya onbinlerce ziyaretçiyi
çekiyor. Hatta bir ibadet merkezi olmasına rağmen girişi ücretli.
Çelik Gülersoy Zürih’i bakın yıllar önce nasıl tanımlamış. “Kendi adını
taşıyan büyükçe bir gölün ucunda ve darlaşan yerinde, iki kıyısına
kurulmuş, büyük kentin kalabalığı, alış-veriş zenginliği ve canlılığı ile bir
köyün sessizliğini ve dinlendiriciliğini birleştiren, bağdaştıran, güzel bir
diyar…Malikaneler, rezidanslar, şehrin açığına göl bakan yamaçlarına
kurulmuş, hepsi geniş mesafeler içinde gümrah ağaçlıklar arasında
serpiştirilmiş. Bunların seçkin ve bakımlı bahçelerinde, yapraklarının
ucunda pırlanta gibi şebnemler taşıyan köknar, mazı ve sedir çamlarının
yeşiller ve neftiler arasında, yer-yer heybetli kayın ağaçları ve kırmızı
yapraklı ulu erikler, geniş şemsiyelerini açarlar ve bulundukları yeri
değişik renklerle boyarlar. Malikaneler arasında ıssız asfalt yollar uzanır
gider. Yer-yer gölün uzakta, lacivert aynasını parlattığı bu sessiz yollar
boyunca tek başına uzun uzun yürümek, bu fani dünyada yorgun başını
dinlemek isteyen kulların yapabileceği, biraz ucuz, kolay ve en güzel
işlerden biridir.
Kısa Kısa Zürih ve İsviçre
Zürih’te 1200 fıskiye ve 50 sanat galerisi bir o kadar da müze
bulunmakta. Her 180 kişiye bir lokanta düşmekte
Baetenplatz’daki “Sinema” lokantası ilginizi çeker mi ?
Zürih Mezarlığında edebiyatın iki önemli ismi yan yana yatıyor.
James Joyce ile Elias Canetti.
Zaman zaman İsviçreli tasarımcılar Zürih Kentine yeni heyecanlar
katar. Bir ara Zürih sokakları Niki de Saint Phalle’nin şişman ama
sevimli kadın heykellerini ağırladı. Daha sonra tasarımcılar
yüzlerce inek heykelini heyecanla boyadı. Mutlu inekler sokak
sergisi İstanbul’da da tekrarladı. Sonra sıra banklara geldi. Göl
kenarlarında, tren istasyonlarında, müze kapılarında, yürüyüş
yollarında, parklarda 1705 bank farklı şekil ve renklerle tekrar
tasarlandı.
Zürih belki de dünyanın en pahalı kenti. İnsan doğrusu kahve
içerken bile fiyatını duyunca şöyle bir duraklıyor.
İsviçre halkı biraz da köylüdür. Şehir yerine köylerde yaşamayı
sever. Her fırsatta ellerinde kayak ve kızakları ile doğaya ve
dağlara koşarlar.
Dünyada kişi başına en fazla çikolata bu coğrafyada tüketilir. Ballı,
bademli nuga, fındıklı ragula, çilek kremalı bitter, konyak ile
şampanyalı pralin, badem ezmeli truffa ve daha nice çeşitleri
Springli gibi çok sayıda ünlü çikolata dükkanlarında bulacaksınız.
İsviçre’nin her köşesinden bir dağ görürsünüz. Aslında dağlar bir
coğrafyanın en heybetli görüntüsüdür. Avrupa’nın en yüksek
şelalesi Rheinfall’de Alplerde yer alır.
İsviçre’de 130 bin kayıtlı Türk yaşamaktadır. Çoğu Zürih
Bölgesinde toplanmışlar. Beni sahiplenen İsviçre Büyükelçimiz
Sayın İlhan Saygılı ile Zürih Başkonsolosumuz Asiye Nurcan İpekçi
Hanıma teşekkür ederim. MÜSİAD – İsviçre’nin organizasyonu ile
Zürih’teki modern salonlarında gerçekleştirdiğim sohbette güzel ve
fedakar insanlarla tanıştım. Başkanları Cesur Çıtak ile Ömür
Beylere ayrıca teşekkür borçluyum.
İsviçre komşu olduğu ülkeye göre üç farklı lisan konuşuyor.
Almanca, İtalyanca ve Fransızca. Ama halkın hemen hemen 2/3’ü
Alman kökenli.
İsviçre’nin en önemlli gelir kaynakları elbette başta bankacılık
olmak üzere, turizm, bağcılık, hayvancılık ve daha arka sıralarda
ise sanayi gelir.
Yapılan anketlere göre her üç İsviçreli’den biri “ötekilerden” yani
Müslüman, siyahi ve Musevilerden rahatsız.
Bu coğrafyada peynir yemekten insanın içinde neredeyse “peynir
ağacı” yeşerecek. İşte gorgonzola, mascarpone, mozerella,
appenzeller, tilsiter, rokfor, camembert, sbrinz (eritme peynir),
gnuyere, (gravyer). Bazılarının kokusu doğrusu başta insanı
rahatsız ediyor. Ama dil peyniri görmedim. Raklet peyniri
geleneksel olarak isporto ateşinde kısmen eritilip patatese
sürülerek yeniliyor. İsviçre usulü fondü, dört tür peynir, beyaz
şarap, mısır unu, sarımsak ve limon suyunun bir tencerede kısmen
sönük ateşte ısıtılıp ekmeğe batırılarak yenir. Değerli gezi
arkadaşım Mete Darcan ana gardaki Ahmet Ustanın sosisini
doğrusu çok sevdi.
Çocukluk yıllarımızın guguklu saatleri İsviçre ile özdeşlemiş ama
mekanik saati aslında Almanlar bulmuş.
Zürih Havalimanı sahiden çok etkileyici. Öyle çok kalabalık değil ve
zevkli. Ayrıca Swiss Lounge gördüklerimin arasında her yönden en
iyisi ve zevkli. Havaalanı treni ile terminaller arası giderken
Heidiland görüntüleri eşliğinde klasik müzik çalışyor.
Geleneksel ve ünlü Zeughauskeller Lokantası (açılışı 1874),
kocaman bir hacimde sizi çok sayıda masa, acele servis,
müşterileri azarlayan garsonlar ile karşılıyor. Etli patatesli püresi ve
krem karemeli tercih ediliyor. Grossmutter’s strudel ise ılık servis
edilen bir çeşit elmalı turta. Burasını hiç ama hiç sevmedim. Ben
içinde çok insan olmayan, rahat bir ortamda sohbet edilen
mekanları tercih ederim.
Zürih Sanat Müzesi meraklılarını bekliyor. Picasso, Joan Miro,
Gauguin, Paul Cezanne, Monet, Van Gogh ve elbette İsviçreli
ressamların eserleri yer alıyor.
Hardbrücke Bölgesi Zürih’in yeni endüstri merkezi, silueti bozduğu
için eleştiri alan yetmiş altı katlı Prime Tower burada.
Freitag Tower ise rengarenk boyanmış 17 adet kontainerden inşa
edilmiş ilginç bir kule.
Am See Oteli’nin Devil’s Place Barında 2500 çeşit viski bulunuyor.
Bu koleksiyon Guinness Dünya rekorlarına dahil.
Ne kadar ünlü olursa olsun, lütfen hayvanat bahçesine gidip
hapishanedeki hayvanların istismar edilmesine destek olmayın.
İsviçre’de her erkek askerlik hizmeti yapmalıdır. Kadınların böyle
bir yükümlülüğü yok ama gönüllü olarak katılabilirler. Erkeklerin
yükümlülüğü 20 yaşında başlıyor ve kişinin sağlığı elveriyorsa 50
yaşına kadar da devam ediyor. Acemi askerler önce dört ay süre
ile eğitim görüyor. Daha sonra, 8 yıl boyunca her yıl 3 haftalık
eğitimler devam ediyor…Her İsviçre askeri, bu süreçte
üniformasını, tüfeğini ve cephanesini evinde muhafaza ediyor.
Bu gezide esas amacımız dünyanın en ünlü tren hattını kullanarak
Zürih’ten St. Moritz’e ulaşmak idi. Bir gün önceden tren biletimizi
alıyoruz. Gidiş-dönüş tam 156 Frank. İlk durak İsviçre’nin eski yerleşim
merkezi, parke taşlı sokakları, ön cephe süslemeleri ve cumbalı
geleneksel evleri ile ufak ama sevimli Chur Kenti.
Modern ve rahat olan elektrikli tren geniş pencereleri ile yolcularına
dağların nefis manzarasını sunmak istiyor. En arka vagonda ise lokantası
var. Yolcuların çoğu güneşli havayı fırsat bilip hafta sonu kayağa
gidenler. Elbette gençler çoğunlukta. Trenin içi kızak ve kayakla dolu.
Chur – Reichenau – Tiefencastel – Bergün – Beuer istikametinde 2 saat
kadar yol alıp sonunda St. Moritz’e varıyoruz. Bu tren hattı yüzyıldır bir
mühendislik harikası olarak dünya miras listesinde yer alıyor. Viyadük,
köprü ve tüneller birbirini takip ediyor. Bir dünya harikası olarak kabul
edilen Albuna Kanyonu’ndan geçiyoruz.
Gelelim bence “soytarıların gösteri merkezi” olan ünlü St. Moritz’e: Üçbin
yıl önce şifalı kaynak suları ile bir Kelt Yerleşimi iken zenginler kulübü
Corviglia ve ardından eğik kulesi, dik çatısı, kırmızı balkonları ile beş
yıldızlı Badrot’s Palace (1856) açılınca St. Moritz kaymak sosyeteyi
kendine çekmeyi başarmış. En ucuz oda 500 dolar. Suitler ise ortalama
10 bin dolar. Daha zenginler ise dağ yamaçlarında özel malikânelerde
kalıyor. Gerçi bu kent 1928 yılında kış olimpiyatlarına, 1982 yılında ise
Avrupa ilk buz pateni yarışmasına ev sahipliği yapmış. Genç Alplerin en
yüksek tepesi Piz Bernina St. Moritz’e sadece birkaç kilometre uzaklıkta.
Somedon Havalimanına arka arkaya ünlülerin özel jetleri iniyor. Marka
dükkanların vitrinlerini inceliyoruz. Bir terlik bile 5 bin franka satılıyor.
Konukları arasında Charlie Chaplin, Coco Chanel, Marlene Dietrich,
Grace Kelly, Prens Edward, Audrey Hepburn, Eroll Flynn, Brigitte Bardot,
Claudia Schiffer olunca yılda 250 bin kişi kendi ayağı ile bile bile kazık
yemeye bu sevimsiz ama ünlü kasabaya koşuşturuyor.
Yerlere kadar beyaz kürklü, (değeri 400 bin Avro imiş) saçlarına ilkokul
öğrencisi gibi kurdele bağlayan, cadaloz suratlı, sarışın bir kadın iki fino
köpeği ile St Moritz’in merkezinde aşağı yukarı volta atıyor. Yaklaşıp
kadına dokunuyorum. Birden ürküyor. “Bu palto yapılırken en az 100
hayvan canlı canlı öldürüldü!” diyorum, İngilizce olarak “Bundan sonra
başınıza gelecek dertlerin kaynağı üzerinizdeki paltonun esas
sahiplerinin bedduaları olacaktır.” deyip hızla uzaklaşıyorum. Belki bu
sözlerimle günün birinde hatırlamak zorunda kalır.
Bu haber toplam 6975 defa okunmuştur
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.