Bilmeden domuz eti yedi, içini temizlemek için kezzap içti!

Bilmeden domuz eti yedi, içini temizlemek için kezzap içti!

İşçi olarak Avrupa’ya gelen Türk ailelerinin orada yaşadığı sıkıntıları, sosyolojik değişimleri hatırlatan DiasporaTürk’ün arşivine yeni eklenen mektuplar samimi dilleri ve ilginç istekleriyle dikkat çekiyor.

İşçi olarak Avrupa’ya gelen Türk ailelerinin orada yaşadığı sıkıntıları, sosyolojik değişimleri hatırlatan DiasporaTürk’ün arşivine yeni eklenen mektuplar samimi dilleri ve ilginç istekleriyle dikkat çekiyor. O dönemin gazete küpürlerinde yer alan haberler ise hem ağlatıyor hem güldürüyor.

1950’li yıllarda başlayan Almanya göçü, Türkler’in son toplu göçü olma özelliğini taşıyor. Yola sosyal medya hesabı olarak başlayan DiasporaTürk, bu göç hikayesini farklı açılardan gündeme getirdi. Başta Almanya olmak üzere İsveç, Fransa, Belçika, Hollanda’daki Türk işçilerin gurbet fotoğrafları Gökhan Duman editörlüğünde “Göçüp Kalanlar” adlı kitapta bir araya gelmişti. Gökhan Duman aynı zamanda DiasporaTürk’ün kurucusu. Kuruluş, fotoğrafın dışında mektup, kartpostal, rehber, gazete, dergi, bavul, radyo, fotoğraf makinesi gibi eski eşyaları da biriktiriyor.

GÖÇÜN GÖRSEL HAFIZASINI TOPARLIYORUZ

 

Gurbetçi ailelerden gelen talep sonucu arşivin genişlediğini belirten Duman, “Twitter başta olmak üzere yakınları yurt dışında işçilik yapmış olan kişiler bizle iletişime geçiyor. Bir gurbetçi bavulunu ve içinde sakladığı döneme ait eşyaları ‘Sizde kalması daha faydalı olur’ diyerek bize verdi, bir takipçimiz de ‘Bir amaca hizmet eder’ düşüncesiyle babasının Almanya’da kullandığı duvar halısını gönderdi. Gönüllü bir ekibimiz var. Bazı objeleri de biz sahaftan alıyoruz. DiasporaTürk’ün arşivi yeni eklenen mektup, gazete ve dergi kupürleriyle genişliyor. Anıların üzerinde biriken tozu kaldırmak için yola çıkmıştık, şimdi butik bir müze fikri oluştu. Göçün görsel hafızasını toparlıyoruz” diyor.

 

OĞLUN VEYSEL’İN ELİ
DiasporaTürk’ün biriktirdiği eşyalar arasında gurbet mektupları dikkat çekiyor. Mektup, hasretin kelimelere döküldüğü, arz-ı halin yer aldığı, memleketten haberlerin geldiği tek iletişim aracıdır o dönemde. 1972 yılında Malatya’dan Hollanda’ya çalışmaya giden babasına mektup yazan minik Veysel, babasından kurban bayramında kurbanlık kesmek için para göndermesini ve kendisine de bir oyuncak çatpat tabanca almasını istiyor. 8 yaşındaki çocuk, annesinin, kardeşlerinin ve kendisinin de ayak numaralarını mektuba ekliyor. “Kestane kebap yemesi sevap, acele cevap” diyerek mektubunu bitiren Veysel’in eli mektubun sonuna ekleniyor. Babasının gurbette olduğu yıllarda büyüyen çocuğun elinin içinde “Oğlun Veysel’in eli” yazdığı görülüyor.

 

“31.11.1972
Sayın çok sevgili babacığım, satırlarıma başlamadan önce sonsuz selamlar yollar, uzun bir ayrılık hasretiyle her iki elinden doya doya öperim. Nasılsın iyi misin. İyi ve rahat olmanı Ulu Tanrı’dan dilerim. Eğer sen de oğlun Veysel’i soracak olursan hamd olsun canım sağ ve sıhatim yerindedir babacığım. Ninem ile küçük Meryem geldiler. Ninem selam eder gözlerinden doya doya öper, küçük Meryem selam eder ellerinden doya doya öper. Annem selam eder ellerinden incitmeden bir deste gül gibi koklayarak tutar…. Tekrar selam eder ellerinden öperim. Gönderen oğlun Veysel Dağ. Göndermiş olduğun mektupları aldım. Biz bir fırınlı soba aldık. Burada artık kış geliyor. Köyde bir kere kar yağıp kalkmış. Orada havadisler nasıl? Burada artık fırtınalar var. Herkes sobasını kuruyor.
Babacığım bana bir çatpat tabancası getir. Geçen sene bir tane getirmiştin. Yazdığımız gün annemgil hedik yiyorduk ben de yazıyordum bu mektubu. Çocuklar başına birikmiş mangalın üstünde bir kazan hedik. Bize biraz para sal. Biz kurban bayramında kurbanlık alacağız. Ne kadar salıyorsan sal ama 500’den aşağı inme.
Kestane kebap yimesi sevap, acele cevap beklerim.
Ayakkabıların numarası: Veyselinki 32, Cemile 34, Annem 37, Hasan 21, Hatun 27.”

BERLİN’DEN RİZE MÜFTÜSÜ’NE MEKTUP
1968 yılında yazılan bir başka mektupta Berlin’deki bir işçi yurdunda kalan 10 gurbetçi, mesai saatlerinde namazlarını kılamadıklarını ve akşam yurda döndüklerinde kaçırdıkları namazların farzlarını kıldıklarını anlatarak Rize Müftüsü’nden yardım istiyorlar:

“12.11.1968

Rize Vilayeti Müftülüğüne
evvela selâmlar
Sayın Müftü Efendi, sizden bir arzumuz vardır, arzumuz şudur. Biz ihtiyaç olarak Avrupa memleketine gelmiş bulunuyoruz. Asla evvel Ellah dinimizi unutmuş değiliz. Yalnız fabrikada mesai saatimizde 2 veya 3 vakit namazını kılamıyoruz. Yatak odamıza döndüğümüzde öğle ikindi veya akşam vaktinin farzını ancak ezan ile kılıyoruz. Acaba noksanımız ve suç yaptığımız taraflar hangisi olduğunu sizden öğrenmeyi rica ediyoruz. 10 arkadaşız.”

OTURUM İZNİ İÇİN KRALA ŞİİR

Şükrü Güneş, İsveç’te oturum izni almak için İsveç kral ve kraliçesine mektup gönderiyor. 1978 tarihli mektupta bir de şiir bulunuyor. Kral ve kraliçe 3 ay sonra cevap yazıyor ve mektup eşliğinde oturma izni kabul ediliyor.

 

Gazete kupürleri hem güldürüp hem ağlatıyor

* 1970’li yıllara ait gazete kupürlerinde Türk işçilerin yaşadığı zorluklar gözler önüne seriliyor. “Murteza niçin kezzap içti” başlıklı haberde, bilmeden domuz eti yiyen ve içini temizlemek için kezzap içen Murteza’nın yaşadıklarına yer veriliyor. (Yenişafak)

Bu haber toplam 3622 defa okunmuştur

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum